BS Ekonomi Bağımsız Medyasını Destekleyin
Eğer abone iseniz giriş yapınız.
Amerika, 1945’te hâlâ yurtdışında faşizme karşı savaşırken, askeri liderler tehdidin ülke içinde de ortaya çıkabileceği konusunda askerleri uyarıyordu. O dönem Savunma Bakanlığı henüz “Savaş Bakanlığı” adıyla anılıyor ve askerlere “oryantasyon bilgi föyleri” dağıtıyordu. 64. sayı “Faşizm!” başlığını taşıyordu ve Amerika’nın bu tehlikeye karşı bağışıklığı olduğu yanılgısına kapılmamaları için uyarıyordu. Askerlerin kendi içlerindeki zayıflıkları fark etmelerini istiyordu: “Hepimiz biliyoruz ki savaş bittiğinde ciddi sorunlarla karşılaşacağız. Eğer ekonomik sıkıntı dönemi yaşanırsa bu, aramızda, yani geri dönen gaziler olarak bizde de gerilim yaratacaktır.” Föy, faşistlerin abartılı vaatlerde bulunacağını, ardından Amerikalıları ırksal, dini ve ekonomik gruplara bölerek onları “düşünmek yerine nefret etmeye” teşvik edeceğini yazıyordu.
Bir propaganda metni için bakıldığında, 64 numaralı föyün amacı düşünceyi uyandırmak, sadece itaati sağlamak değildi. Vatanseverdi, ama ulusun kusursuz olmadığının da farkındaydı. “Tartışma” başlıkları öneriyor, Franklin Roosevelt ve Adolf Hitler’den alıntılar gibi “ek materyaller” sunuyordu. Ama net bir mesajı vardı: “Günümüzün ekonomik sorunlarını demokratik yollarla çözmek, faşizmin burada gerçekleşmeyeceğinden emin olmanın tek yoludur.” Dönen gaziler, her Amerikalının özgürlüğü için kaygılanmalıydı; çünkü birinin hakkı elinden alınırsa, “kendi özgürlüğümüz ve tüm demokrasimiz tehdit altındadır.”
Bu net mesajı, Donald Trump yönetiminin haklar ve özgürlük konusunda verdiği karmaşık sinyallerle karşılaştırın. Yönetim, ağustos sonunda Beyaz Saray önünde Amerikan bayrağını yakan bir gaziyi yargılarken, Kongre Binası’nı basarken ölen bir diğerini onurlandırıyor. Bu, 64 numaralı föyün yazarlarını şaşırtacak bir çelişki olurdu: İlk gazi nasıl hükümetin gözünde suçlu ve birliğe tehdit olabilirken, ikincisi masum bir vatansever sayılabiliyordu?
Her iki gazi de Trump tarafından harekete geçirilmişti. 6 Ocak 2021’de Kongre baskınına katılan Ashli Babbitt, hava kuvvetleri ve ulusal muhafızda 14 yıl görev yaptı, Irak ve Afganistan’da bulundu. 2020 seçimlerinin çalındığına inanıyordu ve Kongre’nin oyları onaylamasını durdurmak için polis barikatını aşanların ön saflarındaydı. Trump bayrağını pelerin gibi giymiş halde Temsilciler Meclisi salonuna açılan kapının kırık camından tırmanmaya çalışırken bir polis tarafından vuruldu. O sırada kongre üyesi olan (şimdi senatör) Cumhuriyetçi Markwayne Mullin, polisin “başka seçeneği yoktu” ve “insanların hayatını kurtardı” dedi. İki federal soruşturma polisi akladı. Ama Babbitt’in ailesi, teslim olmaya hazır olduğunu savundu; Trump ise onun “masumca orada durduğunu” ve bir “haydut” tarafından “öldürüldüğünü” söyledi. Bu baharda yönetimi, ailesinin açtığı haksız ölüm davasını neredeyse 5 milyon dolar ödeyerek sonuçlandırdı. Hava kuvvetleri 2021’de askeri cenaze töreni talebini reddetmişti, fakat 28 Ağustos’ta, ölümünün “koşullarını yeniden değerlendirdikten” sonra kararını tersine çevirdiğini açıkladı.
Diğer gazi, Jay Carey, Trump’a inandığı için değil, onu bir sahtekâr olarak gördüğü için harekete geçti. 25 Ağustos’ta Trump, Amerikan bayrağını yakmayı cezalandırmayı zorunlu kılan bir kararname imzaladı. Trump, bu eylemin “haklarımızı, özgürlüğümüzü ve güvenliğimizi koruyan siyasi birliğe meydan okuduğunu” söyledi. 54 yaşındaki Carey, hemen bir bayrak yakmaya karar verdi. Görevinin, hoşuna gitmese de Amerikalıların ifade özgürlüğünü savunmak olduğunu söyledi: “Ölümüne savunurum, çünkü asker olmak budur.” Ayrıca Trump’ın emrinin “saçmalık” olduğunu ve hiçbir etkisi olmadığını göstermek istedi.
Nitekim, Trump’ın kararında dolaylı olarak kabul ettiği gibi, Yüksek Mahkeme bayrak yakmayı anayasal koruma altındaki ifade özgürlüğü sayıyor. Tutuklandıktan sonra Carey, bayrak yakmakla değil, park alanında ateş yakmakla ilgili küçük suçlarla itham edildi. Trump ve üst düzey yardımcıları Carey’nin meydan okuması hakkında alışılmadık şekilde sessiz kaldı; belki blöflerinin ortaya çıkmasını istemediler, belki de onun bir gazi olmasından ötürü. Tank uzmanı Carey, 20 yılı aşkın süreyle iki Irak savaşında, Bosna’da ve Afganistan’da görev yaptı, Bronz Yıldız madalyası aldı.
Cehalet ve güç
Trump’ı Oz Büyücüsü’ne benzeten Carey, onun korkmuş insanların izin verdiği ölçüde güç kazandığını düşünüyor. “Perdenin arkasına bakıyorsun, aslında kendini daha büyük göstermeye çalışan küçük bir adam,” diyor. “Biz ona bu gücü veriyoruz.” Washington’daki Union tren istasyonunda bir protestoya katılırken Trump’ın niyetini tek kelimeyle tanımlıyor: “Faşizm.” Dövmeli eliyle kapı önünde duran zırhlı araçları işaret ediyor: “Savaş silahları. Onların orada olmasının tek nedeni bir geçit töreninde sergilenmek olmalı.”
64 numaralı föyün yazarları Carey’nin analizine katılmayabilir, ama onun uyanıklığına saygı duyarlardı. Bu bültenler, dönemin genelkurmay başkanı George Marshall’ın oluşturduğu moral yükseltme programının parçasıydı. Marshall, askerler ne kadar çok şey bilirse, hatta askerliğin sorunlarını ve zorluklarını da öğrenirse, o kadar çok neyin tehlikede olduğunu anlayacaklarına inanıyordu. Trump ise bambaşka bir yol izliyor; askeri akademilerin kütüphane ve müfredatından bazı kitapları yasaklayarak subayları bile “tehlikeli” bilgilerden korumaya çalışıyor. Yine de Marshall döneminden bir unsuru geri getirmek istiyor: “Savaş Bakanlığı olarak her şeyi kazandık,” dedi yakın zamanda.