BS Ekonomi Bağımsız Medyasını Destekleyin
Eğer abone iseniz giriş yapınız.
1920’lerin başlarında Ernest Hemingway, Avrupa’da aylak aylak gezen, absinthe eşliğinde belalara karışan pek tanınmamış bir gazeteciydi. Sonra, 100 yıl önce, 1925’te, kısa öykülerden oluşan In Our Time adlı kitabını yayımladı; aynı yılın Temmuz ayında, ilk romanı olan ve bu maceralarını kurmaca bir şekilde anlatan The Sun Also Rises üzerinde çalışmaya başladı. Bu eser, savaş sonrası Avrupa’daki “Kayıp Kuşak” hakkında yazılmış en ünlü kitap haline geldi.
Hemingway, karakterlerinden birinin iflası tarif ettiği şekilde ünlendi: “yavaş yavaş ve sonra birdenbire.” Ardından sekiz roman ve uzun hikâye geldi; Pulitzer ve Nobel ödülleri de öyle. Google’ın kitap veri tabanına göre hâlâ yüzyılın en ünlü Amerikalı romancısı konumunda. Wikipedia sayfası da F. Scott Fitzgerald ve John Steinbeck gibi çağdaşlarınınkinden daha fazla görüntülenme alıyor (bkz. grafik). Neden?

Üç neden var. Birincisi, ondan önce hiç kimse onun gibi yazmamıştı. Kısa ve sade bir cümle güzel bir şeydir. Ama eğer yazar hikâyesini doğru kurgulamışsa ve kelimeleri samimiyse, cümlelerini bir boğanın matadora saldırması gibi uzun ve sert kurabilir; büyük kelimelere, zarflara, virgüllere aldırmadan yazabilir. Ayrıca neyi dışarıda bırakacağını da çok iyi bilirdi. Bunu şöyle açıklamıştı: “Eğer bir düzyazı yazarı, yazdığı konu hakkında yeterince şey biliyorsa, bildiklerinin bir kısmını yazıya dahil etmeden bırakabilir ve yazar yeterince dürüst bir biçimde yazıyorsa, okuyucu bu eksik şeyleri, yazar onları açıkça yazmış kadar güçlü bir şekilde hissedebilir.” Bu yalın stil, kurgu yazarlarını—özellikle Norman Mailer, Cormac McCarthy ve Raymond Carver’ı—ve gazetecileri etkiledi. Joan Didion’ın sade üslubu, ayık bir Hemingway’i andırır.
İkincisi, kahramanları ünlü hayranlar kazandı. O, cesareti “baskı altında zarafet” olarak tanımladı: bu tanım “Silahlara Veda”daki asker Frederic Henry için askeri bir biçimde; “İhtiyar Balıkçı ve Deniz”deki Santiago için fiziksel olarak; “Francis Macomber’in Kısa ve Mutlu Hayatı”ndaki aldatılmış ana karakter içinse sportif olarak ortaya konur—bu karakter sonunda korkusuz bir avcıya dönüşür. 1955’te John F. Kennedy, bu tanımı Pulitzer ödüllü biyografi kitabı Profiles in Courageda kullanmak için Hemingway’den izin istemişti.
John McCain’in en sevdiği roman, 1940’ta yayımlanan ve İspanya iç savaşını konu alan Çanlar Kimin İçin Çalıyor idi. Bu romandan bir alıntıya ölümünden sonra yayımlanan kitabında da yer verdi: “Dünya güzel bir yer ve uğruna savaşmaya değer. Ve onu terk etmekten nefret ediyorum.” Aynı romanın bir hayranı olan Barack Obama da, McCain’in cenaze konuşmasında bu kitaptan bahsetmişti. Daha az inandırıcı bir örnek olarak, Donald Trump kendini “140 karakterin Hemingway’i” ilan etmişti.
Üçüncü ve belki de en önemlisi, Hemingway’in hayatı bir efsaneye dönüştü. Dört kez evlendi, ağır içki içti, rakipleriyle tartıştı, Birinci Dünya Savaşı’nda yaralandı, İkinci Dünya Savaşı’nda Omaha Plajı çıkarmasını haberleştirdi, İspanya’da boğalarla koştu ve Afrika’da bir uçak kazasından sağ kurtuldu. Ama bu cesaret gösterilerinin altında kırılgan bir ego vardı; zaman zaman cinsel rollerle oynar, depresyon yaşardı. Ailesinde intihar eden yedi kişiden biriydi. Bu, 2021’de Ken Burns’ün hazırladığı altı saatlik belgesel dâhil olmak üzere biyografi ve belgesellere bolca malzeme sağladı.
Ancak eserlerinin uyarlamaları azdır. Fitzgerald ve Steinbeck, Goodreads adlı sitede daha yüksek puanlara ve daha fazla incelemeye sahiptir. Belki de Hemingway’in stoacı kahramanları—ve bazı karakterlerinin ağzından duyulan cinsiyetçilik ve ırkçılığa dair ipuçları—artık modası geçmiş görünüyor. Eğer öyleyse, sonunda Lord Byron ve Oscar Wilde gibi olabilir: tutkuyla okunan az sayıda kişi, hakkında okuyan ise çok sayıda kişi. ■