BS Ekonomi Bağımsız Medyasını Destekleyin
Eğer abone iseniz giriş yapınız.
İyi bir sunum için oyunculardan alınacak dersler
Topluluk önünde konuşmaktan keyif alan insanlar, aslında ne kadar şanslı olduklarının farkında bile olmayabilir. 1970’lerde çokça yankı uyandıran bir araştırmaya göre Amerikalılar, ölümden bile çok bu durumdan korkuyordu. 2012’de Nebraska Omaha Üniversitesi’nden Karen Dwyer ve Marlina Davidson, bu sonucu yeniden test etmeye çalıştılar. Sonuçlar biraz daha ölçülüydü – ama yalnızca biraz.
Araştırmaya katılan Amerikan öğrenciler arasında topluluk önünde konuşmak, gerçekten de en yaygın korkuydu; maddi sıkıntılar, yalnızlık ve ölüm korkusunun önüne geçiyordu. Korkular sıralandığında ise ölüm birinciliği almıştı, ancak fark küçüktü: Öğrencilerin beşte biri ölümden korktuğunu belirtirken, %18’i de kalabalık karşısında konuşmayı en büyük korkusu olarak tanımladı. Özetle, bu sıradan ofis etkinliği birçok kişi için ciddi bir kaygı kaynağı.
Konuşma korkusu olanlara yönelik, çokça “ev yapımı” tavsiye ortalıkta dolaşır: Kendin ol (ama gerçek “sen” bu durumda olmaktansa ölmeyi tercih eder), seyircini iç çamaşırlarıyla hayal et (neden olduğu meçhul), yalnızca gerçekten iyi bildiğin konularda konuş (halbuki kariyer basamaklarını tırmanmak çoğu zaman bunun tam tersini gerektirir).
Daha faydalı öneriler ise rol yapma ve sahneye çıkma konusunda uzman bir alandan gelir: tiyatro. Drama okulları, düzenli olarak iletişim koçluğu sunar. (Ünlü Londra tiyatro okulu RADA’nın iş dünyasına yönelik birimi RADA Business’ta yazarımızın yaşadığı küçük düşürücü deneyimi Boss Class podcast’inin son bölümünde dinleyebilirsiniz.) Eski oyuncu, yeni sunum koçu Michael Chad Hoeppner’ın yazdığı “Don’t Say Um” kitabı da oyunculuktan gelen sunum tüyoları içeriyor.
Profesyonel oyuncuların önerileri üç temel başlıkta toplanabilir:
1. Sunum fiziksel bir etkinliktir.
RADA Business eğitmeni Kate Walker Miles, düz ve kilitli bacaklarla ayakta durmanın sakıncalı olduğunu; dizlerin hafif bükülü olmasının daha dengeli bir duruş sağladığını vurguluyor. Duyguları aktarabilmek için sesli harflerin önemli olduğunu, bunun da çeneyi normalden daha fazla açmayı gerektirdiğini söylüyor. Isınma egzersizleri arasında masseter (çiğneme) kaslarını sertçe ovuşturmak ve teatral esnemeler yer alıyor. Rahat bir duruş içinse danışanlarından, başlarının tepesinden yükselen sonsuz uzunlukta “altın bir iplikle” yukarı çekildiklerini hayal etmelerini istiyor.
2. Konuşma hızını düşürmek gerekir.
Duraksamalara izin vermek ve sessizlikleri “ıı”, “eee” gibi dolgu sesleriyle aceleyle doldurmamak faydalıdır. Hoeppner, “parmak yürütme” adını verdiği bir tekniği öneriyor: İşaret ve orta parmaklarınızı masada yürütüyormuş gibi hareket ettirin ve yalnızca ne söyleyeceğinizi bildiğinizde “bir adım” atın. Bu teknik, kelimeleri seçerken size zaman kazandırır ve dolgu sesleri kaybolur, dil daha netleşir.
3. Odağı kendinizden değil, dinleyiciden yana çevirin.
Walker Miles’ın ifadesiyle “selfie modunu kapatın”. Konuşmacılar genellikle ne kadar süresi kaldığına, kızarıp kızarmadığına odaklanır. Oysa seyircinin ne hissettiği daha önemlidir. Oyuncular, bir duyguyu ortaya çıkarmak için “actioning” adlı tekniği kullanır; her repliğe bir geçişli fiil (örneğin “yatıştırmak”, “kışkırtmak”, “cezbetmek”, “itmek”) atayarak karakterin amacını netleştirirler. Çeyrek dönem raporları Shakespeare seviyesinde olmayabilir; ama bir yönetici de izleyicide ne hissettirmek istediğini bilmelidir.
Bu teknikler başta garip gelebilir. Altın bir ipi, yumuşak dizleri, açılmış bir çeneyi ve yürüyen parmakları aynı anda hayal etmek evde denenmesi gereken bir kombinasyon olabilir. Ancak faydaları açıktır. Alışılagelmedik meslekler yöneticilere genellikle anlatıldığından daha az şey öğretir (örneğin serbest dalışın bütçeleme ile ne ilgisi olabilir?). Ama oyunculuk, iletişim konusunda gerçekten öğreticidir.
Kaynak: The Economist