BS Ekonomi Bağımsız Medyasını Destekleyin
Eğer abone iseniz giriş yapınız.
Zengin ülkelerde küçük çocukları olan ebeveynlerin ortak bir sorunu var. Amerika’da, devlet desteğinin az olduğu ülkelerden birinde, iki çalışan ebeveyn ve iki küçük çocuğu olan bir hane, çocuk bakımına konut kadar para harcayabiliyor. Bu durum, aileleri maddi çöküşten kaçınmak için çocuklarını aralıklı doğurmaya ya da daha az çocuk sahibi olmaya itiyor. Yüksek maliyetler ayrıca kadınların iş gücüne katılımını da engelliyor, çünkü işe dönmek çoğu zaman ekonomik olmuyor.
Siyasetçiler çözüm bulmak için telaş içinde. Amerika’da sağ kanat, annelerin evde kalmasına yardımcı olmak amacıyla daha düşük vergi oranları veya nakit destekleri üzerine konuşmalarla dolu — Başkan Yardımcısı J.D. Vance bu fikirleri savundu — ama henüz somut bir adım atılmadı. Buna karşılık Demokratlar harekete geçmiş durumda. 1 Kasım’da New Mexico Valisi Michelle Lujan Grisham, altı haftalıktan beş yaşına kadar çocukları olan tüm ailelere ücretsiz çocuk bakımı sağlanacağını açıkladı (önceden yalnızca yoksul ve orta sınıf aileler yararlanabiliyordu). New York’un gelecek yıl başında göreve başlayacak belediye başkanı Zohran Mamdani de Grisham’ın izinden gitmeyi planlıyor. Vermont ve Washington gibi eyaletler de çocuk bakımına yönelik destekleri ciddi şekilde artırdı.
Amerikalı yasamacılar bu konuda yalnız değil. Avustralya’da sübvanse edilmiş gündüz bakımı erişimi gelecek yıl genişletilecek. İngiltere’de okul dönemi boyunca, vergi sonrası geliri 100.000 sterlinden (130.000 dolar) az olan ebeveynler haftada 30 saat ücretsiz çocuk bakımından yararlanabiliyor. Yeni Zelanda’da ise temmuz ayından itibaren düşük ve orta gelirli aileler, çocuk bakımı ücretlerinin %40’ını geri alabiliyor; bu oran önceden %25’ti. Ancak Grisham ve Mamdani gibi isimler, devletin tüm gelir düzeylerinden aileler için, doğumdan itibaren bakım masraflarını tamamen üstlenmesi gerektiğine inanan ender siyasetçiler arasında.
Ebeveynleri özgürleştirme fikri çekici, tüm çocukların gelir farkı olmaksızın doğumdan hemen sonra birlikte oyun oynayıp öğrenmeleri de hoş bir düşünce. Fakat bir sorun var. Doğumdan itibaren ücretsiz veya neredeyse ücretsiz evrensel çocuk bakımının etkilerine dair en güvenilir kanıtlar, bunun çocuklara zarar verebileceğini gösteriyor.
Bu nasıl olabilir? Sonuçta benzer programları destekleyen çok sayıda küçük, rastgele kontrollü deney var. En etkili deney 1962’de, Detroit yakınlarındaki küçük Ypsilanti kentinde, Perry İlkokulu’nda başladı. Yoksul ailelerden gelen ve testlerde zorlanan üç yaşındaki çocuklar seçildi; bir kısmı programa alındı, diğerleri kontrol grubunda kaldı. İki yıl boyunca programa katılan çocuklar, beş-altı kişilik gruplarda “planla”, “yap” ve “değerlendir” etkinliklerinden oluşan günlük iki buçuk saatlik okul öncesi eğitime katıldılar. Öğretmenleri ayrıca haftada bir kez evlerine gidiyordu.
Bu “Perry okul öncesi çocukları” belki de tarihin en etkili üç yaşındakileriydi. Araştırmacılar onları 15, 19, 27 ve 40 yaşlarında tekrar değerlendirip hayat boyu izledi. Sonuçlar tartışmasız biçimde olumluydu: bu çocuklar okulu bitirme olasılığı daha yüksek, suç işleme olasılığı ise daha düşüktü. 2010’da Nobel ödüllü ekonomist James Heckman ve meslektaşları, çocuklara yapılan yatırımın toplum açısından yıllık %7–10 oranında getiri sağladığını hesapladı — bu oran, hisse senetlerinin tarihsel ortalama getirisine denk.
Perry deneyinin sonuçları, dünya genelinde erken çocukluk eğitimi çağrılarının temel dayanağı oldu. Tony Blair’in İngiltere’deki “Sure Start” programı bu örnekten esinlendi. Heckman’ın çalışması, dönemin ABD Başkanı Barack Obama’nın 2013 Birliğin Durumu konuşmasında kullandığı “yüksek kaliteli erken çocukluk eğitimine yatırdığımız her bir dolar topluma yedi dolar olarak geri döner” sözünün dayanağıydı. Ve sonra Kanada’nın Quebec eyaleti geldi.
Perry deneyinden esinlenen Quebec yönetimi, 1997’de günde yalnızca 5 dolara tam zamanlı çocuk bakımı sağlayan bir devlet programı başlattı. Program olağanüstü popüler oldu. Dört yaş altı çocukların bakıma gitme oranı Kanada’nın geri kalanına kıyasla 14 puan arttı; bu da iş gücü piyasasında hemen yankı buldu. Kadınların iş gücüne katılım oranı sekiz puan yükseldi. Bugün Quebec’te annelerin istihdam oranı %87 ile dünyanın en yükseklerinden biri.
Quebec’teki bu değişim, ülkenin diğer bölgelerinde yaşanmamış olması, bu tür politikaların çocuklar üzerindeki etkilerini incelemek için mükemmel bir doğal deney oluşturdu. Massachusetts Teknoloji Enstitüsü’nden Jonathan Gruber, Toronto Üniversitesi’nden Michael Baker ve British Columbia Üniversitesi’nden Kevin Milligan, Kanada’nın Ulusal Çocuk ve Gençlik Boylamsal Çalışması verilerini kullanarak çocuk bakımı, öğretmen değerlendirmeleri, test sonuçları ve davranış raporlarını analiz etti.
Üçlü 2005’te ilk çalışmalarını yayımladı — ve sonuçlar sarsıcıydı. Evrensel çocuk bakımına geçiş, Quebecli çocuklarda saldırganlık, kaygı ve hiperaktivite artışıyla, motor ve sosyal becerilerde düşüşle ilişkilendirildi. Etkiler büyüktü: kaygı oranı iki katına çıktı; hiperaktif olarak bildirilen çocuk sayısı üçte bir arttı. Hiperaktivite farkı, genellikle kız ve erkek çocuklar arasında görülen farktan bile fazlaydı.
Bir on yıl sonra, çocuklar lise çağına geldiğinde araştırmacılar çalışmayı sürdürdü. Söylenebilecek en olumlu şey, programın test puanları veya bilişsel beceriler üzerinde hiçbir etkisinin olmamasıydı. Buna karşın çocuklar yaşam memnuniyetlerini daha düşük bildirdiler. Ayrıca Quebec’te, Kanada’nın geri kalanına kıyasla artan çocuk suç oranı, uyuşturucu ve mala karşı işlenen suçlarda beşte birlik bir artışa işaret ediyordu.

Quebec, düşük maliyetleri koruyarak küçük ölçekli bir pilot uygulamayı dev bir programa dönüştürmeye çalıştı. Bu durumda standartların düşmesi kaçınılmazdı. Nobel ödüllü ekonomist James Heckman, New York Times’a yaptığı açıklamada Quebec’in deneyiminin incelediği örneklerden ne kadar farklı olduğunu vurgulamıştı. “Bunlar adeta depolardı,” dedi. “Oldukça kişiliksizdi, gerçek bir kalite yoktu. Kalite, böyle bir girişimin vazgeçilmez koşulu olmalıdır.”
Perry ve Quebec deneylerini, erken çocukluk eğitimi literatüründe en çok atıf yapılan iki uç örnek olarak düşünmek mümkün. Aralarında pek çok fark vardı: hedeflenmiş programlara karşı evrensel programlar, yüksek kaliteye karşı düşük kalite, doğumdan itibaren kayıt ile üç yaşında kayıt, birkaç saatlik bakım ile tam gün bakım gibi. Bu farklılıklar, tek bir değişkenin etkisini ayırmayı zorlaştırıyor.
Yine de erken çocukluk eğitimi üzerine yapılan araştırmalar artık o kadar geniş ki, bazı etkileri izole etmek mümkün. Örneğin, 1972’de Kuzey Carolina’da başlatılan Abecedarian projesi, yoksul çocuklara doğumdan itibaren yüksek kaliteli, tam gün bakım sağladı ve Perry projesinden bile daha büyük faydalarla ilişkilendirildi. Boston ve Tulsa’da yapılan okul öncesi eğitim (pre-K) çekilişleri üzerine yapılan çalışmalar da lise mezuniyet ve üniversiteye devam oranlarında olumlu etkiler buldu. Asıl sorun, hükümetlerin üç yaşın altındaki orta ve yüksek gelirli çocuklar için ne yapması gerektiği. “Evrensel okul öncesi eğitim oldukça mantıklı görünüyor,” diyor Jonathan Gruber. “Ama evrensel çocuk bakımı çok daha tartışmalı.”
Üç yaş civarındaki okul öncesinden bebeklik dönemine kadar programları genişletmenin ciddi bir sorunu var. Çocukların erken gelişimi, akranlarıyla birlikte vakit geçirmekten çok yetişkinlerle kurulan yoğun etkileşime bağlı görünüyor. Bu nedenle, merkez temelli bakımın itibarlı olduğu ve maliyetin %85’ine kadarının devlet tarafından sübvanse edildiği Fransa gibi ülkelerde bile, Wisconsin-Madison Üniversitesi’nden Lawrence Berger ile Fransa Ulusal Demografi Enstitüsü’nden Lidia Panico ve Anne Solaz’ın araştırmaları Quebec’tekine benzer sonuçlar buldu. Bir yaşında kreşe giden çocukların, iki yaşına geldiklerinde davranışlarının, evde ebeveynleriyle veya bakıcıyla büyüyenlere kıyasla çok daha olumsuz olduğu bildirildi.
Yeterli yetişkin etkileşimi ihtiyacı, bebek ve küçük çocuk bakımında ölçek ekonomilerinin sınırlı olduğunu gösteriyor. Okul çağında bir yetişkin 20–30 çocuğa bakabiliyor. Okul öncesinde bu sayı 12–15’e düşüyor. En iyi kreşlerde ise bir bakıcı yalnızca iki veya üç çocuğa bakıyor. Finlandiya’da sübvanse edilen merkez temelli bakımın kalitesi o kadar yüksek ki, annelere onuncu aydan sonra evde kalmaları için maaş bağlanınca çocuk gelişimi ve kadın gelirleri olumsuz etkilendi. Ancak bu kaliteye ulaşmak için hükümet OECD ortalamasının çok üzerinde harcama yapıyor. New Mexico, cömert programını petrol ve gazdan alınan vergilerle finanse ediyor ama New York ve diğer eyaletlerde mali alan çok daha sınırlı, bu da sorun yaratıyor.
Sonuç olarak, çocuk bakımı pahalıdır. Amerika’da ebeveynler için pahalı, Finlandiya’da hükümet için pahalı ve düşük maliyetle yapmaya çalışan yerlerde uzun vadede yine pahalı. Bu maliyetler ya gündüz bakım merkezlerine ödenen yüksek ücretler, ya kariyerden feragat, ya yüksek vergiler, ya da çocuk gelişiminin zedelenmesi biçiminde ödenir. Hiçbiri cazip değildir. Ancak en kötü senaryolar uçlardadır: annelerin yıllarca işten uzak kalması ya da ailelerin bebeklerini, ihtiyaçlarına uygun olmayan, yetersiz finanse edilen bir bakım sistemine bırakmaya teşvik edilmesi. Ne yazık ki Amerikan siyasetçilerinin en kararlı biçimde peşinden gittiği çözümler tam da bunlar.






