BS Ekonomi Bağımsız Medyasını Destekleyin
Eğer abone iseniz giriş yapınız.
Avrupa’da ortak para birimini istikrarsızlaştıran savurgan devletlerden endişe edildiğinde akla genellikle kıtanın güney sınırları gelir. Ancak 25 Ağustos’ta bir Avrupa lideri ülkesinin kamu maliyesi hakkında ciddi uyarılarda bulunduğunda bahsettiği ülke Yunanistan, İtalya ya da Portekiz değildi. “Ülkemiz tehlikede çünkü aşırı borçluluk eşiğindeyiz,” dedi Fransa Başbakanı François Bayrou. GSYH’nin %114’üne ulaşan borç yükünü azaltmaya başlamak için gelecek yılın bütçesinde 44 milyar avro (51 milyar dolar, harcamaların %2,6’sı) tasarruf yapmak istiyor. Ancak sol ve sağdaki popülistlerin de kışkırttığı inatçı bir muhalefetle karşı karşıya olan azınlık hükümetini yönetiyor. Çıkmazı aşmaya çalışmak için Bayrou bu hafta herkesi şaşırtarak hükümetinin geleceğini ortaya koydu ve parlamentoyu 8 Eylül’de yapılacak bir güven oylaması için geri çağırdı. Büyük olasılıkla kaybedecek olan Bayrou’nun düşmesi, Fransa’nın bir yıl içinde üçüncü başbakanını yitirmesi, Avrupa’nın ise yeni bir mali tehlike kazanması demek olacak.
Bayrou’nun alarm vermekte haklı. Fransa 1974’ten bu yana bütçesini dengeleyemedi. Açığı, GSYH’ye oranla, euro bölgesinin en yüksek açığı. Kamu borcu, Yunanistan ve İtalya dışındaki tüm üye ülkelerden daha yüksek ve borçlanma maliyetleri artık büyük ilerleme kaydeden Yunanistan’ınkinden bile yüksek. Fransa hâlâ rahatlıkla borç veren buluyor. Ancak Bayrou’nun konuşmasında talihsiz eski İngiltere başbakanı Liz Truss’a yaptığı atıfta belirttiği gibi piyasa hissiyatı hızla değişebilir. Borsa ve tahvil piyasaları şimdiden gergin. Avrupa’nın savaş ve jeopolitik kargaşa ortasında en son ihtiyaç duyacağı şey, euro bölgesinin kalbinde bir mali krizdir.
Kamu maliyesini kontrol altına almak için Fransa’nın acilen parlamentodaki çıkmaz döngüsünü kırması gerekiyor. Ne yazık ki, 2017’de siyasi bölünmeyi aşma sözüyle Emmanuel Macron’u seçen ülke artık bunu başarmakta benzersiz biçimde yetersiz görünüyor. Merkezci başkanın geçen yıl erken seçim çağrısı yaparak parlamentodaki azınlığını daha da küçültmesi de işleri kolaylaştırmadı. Kaldı ki isyan her zaman Fransız zihninde derin bir yere sahip oldu. Başka yerlerdeki merkez politikacılar için Fransa’nın sıkıntıları, daha geniş bir sorunu da yansıtıyor: teknokratik siyasetin araçlarının—akla hitap, olguların sıralanması, uzlaşı oluşturma—popülistlerin öfkeli kesinlikleri karşısında ne kadar zayıf kaldığının kaygı verici bir işareti.
Bu güçler karşısında Fransa’nın iyi seçenekleri az. Gelecek yıl için bütçe olmadan hükümet kapanmayacak; mevcut bütçe, bu yıl bir süre yapıldığı gibi, uzatılabilir. Ancak Macron’un Bayrou’yu kaybedip kendi ekibinden yeni bir başbakan atayarak parlamentodaki çıkmazı kırması zor görünüyor. Parlamentoyu bir kez daha feshederse, bu Marine Le Pen’in aşırı sağının hükümete girmesi riskini doğurur. Tahvil piyasalarının tedirginliği boşuna değil.
Fransa içeride daha fazla siyasi istikrarsızlığa hazırlanırken, Avrupa için küçük bir teselli var. Ren Nehri’nin öte yanında, Almanya Şansölyesi Friedrich Merz’de Macron artık, selefi Olaf Scholz’un aksine, Fransa ile çalışmaya hazır bir ortak buluyor. İyi bir Fransız-Alman bağı yalnızca Avrupa’yı birleştirip cesaretlendirmek için yeterli olmayabilir ama o bağ olmadan Avrupa bocalar ve Fransa ile Almanya da diğerleriyle birlikte zarar görür.
28 Ağustos’ta Akdeniz kıyısında akşam yemeğinde buluşacak olan iki lider, ertesi gün ortak bir kabine toplantısı yapacak. Her konuda anlaşamasalar da aciliyet ve ciddiyet duygusunu paylaşıyorlar. Eğer Macron ticaret konusundaki (özellikle AB-Mercosur anlaşmasına ilişkin) kaygılarını aşabilir ve Merz bankacılık ile enerji alanında üretkenliği artıracak reformlara ve ortak savunma projelerine bağlanabilirse, birlikte ülkelerine ve kıtaya daha geniş fayda sağlayacak bazı işler başarabilirler. Bu en iyi fırsatlarını heba etmemeliler.