BS Ekonomi Bağımsız Medyasını Destekleyin
Eğer abone iseniz giriş yapınız.
Tecrübeli portföy yöneticilerinin sıklıkla paylaştığı bir eğilim, yüksek düzeyde bilişsel uyumsuzluğa (cognitive dissonance) tolerans göstermeleridir. Bunun nedeni, aksi takdirde işlerinin tam bir kabusa dönüşecek olmasıdır. Müşteriler bilir ki olağanüstü getiriler risk alarak elde edilir ve bunu yapmalarını isterler, ancak para kaybettiklerinde de tepki gösterirler. Avantaj sağlamak için araştırma şarttır, fakat en iyi analistlerin bile fikirlerinin hatırı sayılır bir kısmı kâr getirmez. Dahası, her pozisyonu sağlam bir teze dayalı ve yüzde noktasına kadar hassas ayarlanmış bir portföy, beş dakikada alelacele bir araya getirilmiş bir portföy tarafından kolayca geride bırakılabilir.
Bu noktada “25/25/25/25 portföyü” ile tanışıyoruz. İlk bakışta beş dakikada hazırlanmış gibi dursa da aslında öyle değildir. “Kalıcı portföy” (permanent portfolio) olarak da bilinen bu strateji, 1980’lerde yatırım danışmanı Harry Browne tarafından geliştirilmişti. Browne aynı zamanda iki kez ABD başkanlığına, Libertarian Parti adayı olarak da yarışmıştı. Portföy, her biri %25 olmak üzere dört varlık sınıfına dağılımdan oluşuyor: hisse senetleri, tahviller, altın ve nakit. Geleneksel teori açısından bakıldığında sıra dışı bir strateji olsa da, bu yılın öne çıkan performanslarından biri oldu.
2025 başından bu yana, ABD’nin S&P 500 endeksini takip etmek %14 getiri sağladı. Hisse–tahvil arasında klasik 60/40 dağılımı %10 getiri sundu. Buna karşılık, ABD hisseleri ve tahvilleri ile kurulu bir kalıcı portföy %16 getiri sağladı; Bank of America analistlerinin hesaplarına göre. Dahası, 2020’lerin başından bu yana kalıcı portföy ve 60/40 portföyleri yıllık ortalama %9 civarında aynı getiriyi üretti. Kapsam küresel varlıklara genişletildiğinde ise kalıcı portföy yılda ortalama %8, 60/40 portföy ise %6 getiri sağladı.
Browne’un stratejisi alışılmadık çünkü varlık tahsisine dair temel ilkeleri görmezden geliyor. Örneğin bir portföyün yalnızca nakit akışı yaratan ve dolayısıyla beklenen getiri kaynağı belirgin yatırımlara büyük ağırlık vermesi gerektiği kabul edilir. Hisseler (şirket kârları üzerinden dolaylı olarak) ve tahviller (kuponlarıyla) bunu sağlar. Ancak altın sağlamaz; nakdin getirisi de tarihsel olarak enflasyonu zar zor aşmıştır. Bu nedenle geleneksel portföyler uzun vadede altın ve nakde pek yer vermez.
Ağırlıklar da farklıdır. Ortodoks teori, bu ağırlıkların her varlık sınıfının beklenen getirisi, oynaklığı ve diğerleriyle korelasyonu dikkate alınarak belirlenmesi gerektiğini söyler. 60/40 stratejisi bu türden hesapların bir kuralı gibidir. 25/25/25/25 stratejisi ise dört varlığı seçer ve her birine eşit pay verir.
Kalıcı portföy, aslında her koşulda bir kısmının kazandıracağı varsayımıyla tasarlanmıştır. Taraftarları dört temel ekonomik rejim tanımlar: genişleme, deflasyon, enflasyon ve durgunluk. Genişleme döneminde şirket kârları beklentileri aştıkça hisseler yükselir. Deflasyon tahvilleri destekler; çünkü sabit nakit akışlarının reel değeri artar ve faizler düştükçe fiyatları yükselir. Altın, enflasyona karşı klasik bir korunma aracıdır. Nakit ise durgunlukta işe yarar; işinizi kaybederseniz ona ihtiyaç duyarsınız, ayrıca ucuzlamış varlıkları almak için kullanabilirsiniz.
Eskiden Browne’un portföyde altına verdiği yüksek pay birçok kişiyi uzaklaştırıyordu. “Altın tutkunu” klişesi, otomatik silahlardan fazla anlayan ve gelir vergisiyle sosyal güvenliği kaldırmayı savunan Browne’un özgürlükçü fikirlerini alkışlayan bir profil ile özdeşleşmişti. Bugünse altın çok daha saygın hale geldi. 2020 başından bu yana fiyatı 2,5 katına çıktı; yalnızca bu yıl neredeyse %50 artış kaydetti. Artık değerli metal bir “anachronism” değil, makul bir tedbir olarak görülüyor.
Dahası, tarih kalıcı portföyün sadece ekonomik sıkıntılara karşı bir dizi koruma sunmadığını gösteriyor. Yeni Zelanda’daki Massey Üniversitesi’nden Hamish Anderson, Ben Marshall ve Jia Miao’nun 2014’te yaptığı bir çalışmada, 11 farklı ülkenin hisse ve tahvilleriyle oluşturulmuş kalıcı portföylerin 40 yıllık aylık getirileri incelendi. Tüm örneklerde, kalıcı portföylerin en kötü %5’lik aylarda kayıpları, hisse–tahvil 70/30 portföylerinden daha azdı. Daha da şaşırtıcı olan, risk ayarlı getirilerinin (portföy yöneticilerinin kullandığı Sharpe oranıyla ölçülen) her zaman daha yüksek çıkmasıydı. Bazen gerçekten de fazla düşünmemek kazandırabiliyor.