BS Ekonomi Bağımsız Medyasını Destekleyin
Eğer abone iseniz giriş yapınız.
Buna beyin çürümesi diyorlar. Kafa yormayan ama ekranda kalmanıza yetecek kadar uyarıcı kısa videolar; sizi algoritmanın sıradaki içeriğine zombi gibi kaydırmaya devam ettiren türden. Ne izlemeyi bırakacak kadar sıkıcı, ne de zamanınızı başka bir şeye ayırmanıza izin verecek kadar boş. İzleyiciler bu içeriklere karşı ikircikli. Bir yandan kafa dağıtıyor, diğer yandan saatlerinizi boşa harcatıyor.
Ekonomistler yakında beyin çürümesini bir çeşit hırsızlık olarak görmeye başlayabilir. Disiplin giderek dikkati, arazi, emek ve sermayenin yanında bir kaynak olarak modelliyor. Dikkat kıt ve rakip bir kaynaktır; beyin çürümesine ayrılan zaman başka bir şey için ayrılamaz. Çoğu işte odaklanma üretkenliği artırır, boş vakitte de tüketilir. Bir gazete köşe yazısından verim almak için tam dikkatinizi vermeniz gerekir ki bu da telefon yanınızdayken zor olabilir.
Dikkati kıt bir kaynak olarak görmek, Homo economicus’un —tercihlerini en yüksek doyumla tatmin etmeye çalışan rasyonel optimizatör— klasik modelleriyle, davranışsal ekonominin ortaya koyduğu önyargılarla savrulan insan figürü arasındaki boşluğu kapatır. Örneğin neden tüketiciler “ilk basamak önyargısı”na düşer? 2,99 dolara bir ürünü alma olasılıkları 3,00 dolara kıyasla çok daha yüksektir, fakat 2,99 ile 2,98’i ayırt etmezler. Çünkü dikkat kıttır; insanlar kestirme yollar kullanır. 2 dolarlık etiket 3’ten küçüktür; gerisini okumaya gerek duymazlar.
2003’te Princeton Üniversitesi’nden Christopher Sims, daha sonra Nobel’le ödüllendirilen, “rasyonel dikkatsizlik” modelini geliştirdi. Buna göre en iyi karar verici bile aynı anda sınırlı miktarda bilgi işleyebilir. Bu model faiz oranları ve fiyatlar gibi makroekonomik değişkenlerin yeni bilgiye aniden değil, kademeli tepki vermesini açıklar. İnsanlar mantıklı şekilde sınırlı dikkatlerinin yalnızca bir kısmını piyasa haberlerine ayırır.
Bu yaklaşımın öncülleri de var. 1975’te yapay zekâ için Turing ödülünü, 1978’de ekonomide Nobel’i kazanan Herbert Simon, “sınırlı rasyonalite” kavramını ortaya koydu. Ona göre insanlar her şeyi bilen optimizatörler değil, bilgilendikleri çevre dâhilinde “yeterince iyi” seçenekleri tercih eden varlıklardır. Simon şöyle yazmıştı: “Bilginin tükettiği şey açıktır: alıcının dikkatini tüketir. Bilgi bolluğu dikkat kıtlığı yaratır ve dikkatin verimli tahsisini zorunlu kılar.” Akıllı telefonların sunduğu sınırsız bilgi tam da böyle bir dünya yaratıyor. Simon’un belirttiği gibi, sınırsız istekler ve kıt kaynaklar ekonomik sorunun tanımıdır.
Yine de dikkati emek ve sermaye gibi bir kaynak olarak görmek bazı sorunlar doğuruyor. Dikkat tam olarak nedir? Carnegie Mellon’dan George Loewenstein ve MIT’den Zachary Wojtowicz, dikkati “kıt, rakip bir zihinsel kaynağın bilgi işleme görevine seçici tahsisi” olarak tanımlıyor. Çalışma belleği, seçici konsantrasyon ve görsel odaklanma bu kaynaklara dâhildir. “Dikkatini ver” ifadesi “şuna bak” da olabilir, “hayal kurmayı bırak” da; her iki komut benzer ama farklı eylemler içerir. Bunların tek bir “dikkat” kategorisinde toplanması, tıpkı farklı üretim araçlarını “sermaye” torbasına atmanın yarattığı sorunlar gibi, kendi sıkıntılarını getirir.
Üstelik dikkat her zaman gönüllü yönlendirilemez. Bu nedenle ekonomik modeller genellikle ikiye ayrılır: yukarıdan aşağıya ve aşağıdan yukarıya. Yukarıdan aşağıya model tipik bir ekonomik paradigmadır; ajan kıt kaynağı en iyi nasıl kullanacağını seçer. Sürüş öğrendikten sonra sıkıcıdır; neden aynı anda telefonla konuşmayasınız? Aşağıdan yukarıya model ise çevrenin dikkati yönlendirdiğini söyler: gelen bir bildirim sesi ya da yola fırlayan bir çocuk gibi. Loewenstein ve Wojtowicz bunu daha da ileri taşır; duygusal durumların da dikkati yönlendirebileceğini savunurlar: ağrı göz ardı edilemez, can sıkıntısı rahatsız edicidir, açlık başka bir şeye odaklanmayı zorlaştırır. Böyle bir anlayış ekonomistleri Homo economicus’un iç dünyasına, normalde uzak durdukları bir alana çekebilir.
Bilgi savaşı
Beyin çürümesine direnmek zordur. Simon, sınırlı rasyonalite kavramını açıklarken makasın iki bıçağını örnek gösterdi. Kararlar hem bireyin sınırlamalarından hem de içinde bulunduğu bilgi ortamından doğar. Hangi bıçağın kestiğini sormak hatadır; her zaman ikisi birlikte keser. İrade tek başına, kullanıcı katılımını azamiye çıkarmak için sürekli ayarlanan dikkat tuzaklarına karşı koyamaz. Ortam düşmancadır.
Ekonomistlerin bundan kaygılanması gerekir; zira eğer dikkat bir kaynaksa, mülkiyet haklarıyla korunmamaktadır. Kurnaz tasarımlar dikkatimizi elimizden alabilir ve geri alma şansı tanımaz. Akıllı telefonlar ve sosyal medyanın yayılması dikkati çalmanın çok kolay olduğu bir dünya yarattı. Peki dikkat yeniden sahiplerine dönebilir mi? Sosyal normlar yardımcı olabilir: kütüphaneler uzun süredir sessizlikle dikkati korumayı şart koşar. Zamanla düzenlemeler de rol oynayabilir. Şimdilik en iyi umut, kendi önleminizi almanızdır: bir yazıyı okumaya çalışırken telefonunuzu çok ama çok uzağa koymak. ■