BS Ekonomi Bağımsız Medyasını Destekleyin
Eğer abone iseniz giriş yapınız.
Dünyada online alışverişe Çin kadar tutkun başka bir ülke yok.
2024 yılında Çinli tüketiciler, internet üzerinden tam 15,5 trilyon yuan (yaklaşık 2,2 trilyon dolar) değerinde ürün satın aldı — bu rakam dünyada eşi benzeri olmayan bir büyüklük.
Ülkenin e-ticaret sistemi her yerde, hızlı ve inanılmaz derecede pratik.
Ancak bu konforun ardında ağır bir bedel yatıyor; bunu en iyi, kısa süre önce İngilizceye çevrilen ve Çin’de büyük yankı uyandıran anı kitabı “Pekin’de Kargo Teslim Ediyorum”un yazarı Hu Anyan anlatıyor.
Hu, aylık 7.000 yuan (yaklaşık 960 dolar) kazanmak için, 26 günlük çalışma temposunda her 11 saatlik vardiyada 270 yuan kazanç hedefliyordu.
Kargo ayıklamak ve üç tekerlekli aracıyla rota çizmek zaten iki saatini alıyordu.
Paket başına yaklaşık iki yuan kazanıyor, yani dokuz saat boyunca her dört dakikada bir teslimat yapması gerekiyordu.
Zaman artık onun için paraydı — tuvalete gitmek bir yuan, öğle yemeği 25 yuan.
Daha az su içmeyi, öğle yemeğini atlamayı öğrenmişti.
Hu, rotalarını kusursuz şekilde planlamayı da öğrenmişti — ta ki bir müşteri yanlış adres yazıp ondan yarım saatlik bir dolambaç rica edene kadar.
Hu o an aklından şunu geçiriyor:
“Beni biraz olsun anlamaya çalışsaydı, bunun ne kadar zor olabileceğini tahmin edebilirdi.”
Hu’nun yaşadığı bu tablo, aslında milyonlarca Çinli işçinin gerçeği.
Ülkedeki kentsel iş gücünün yaklaşık %40’ı “esnek” çalışma biçimlerine bağlı yaşıyor; bunların 84 milyonu, teslimat ve yolculuk uygulamaları gibi çevrim içi platformlarda çalışıyor.
Geçen yıl Çinli kuryeler tam 175 milyar paket teslim etti — kişi başına ortalama 124 paket.
Büyük şirketlerin maaşları ve kadroları kısmaya başlamasıyla, “gig economy” yani parça başı çalışma yaygınlaştı.
Bazıları için bu düşüş oldukça sert oldu: Artık bir yolculuk uygulamasında Tesla kullanan eski bir pazarlama yöneticisi ya da Mercedes’le müşteri taşıyan eski bir lüks giyim satıcısı bulmak şaşırtıcı değil.
İşte bu nedenle Hu Anyan’ın kitabı, yayımlandığı 2023’ten bu yana neredeyse 2 milyon adet sattı ve ülkenin en büyük kitap inceleme platformu Douban tarafından “Yılın Yazarı” seçildi.
Bazı eleştirmenler kitabı, “sanatsız bir günlük” anlamına gelen liushuizhang olarak küçümsese de, devlet medyası bile eserin “abartısız diliyle algoritmaların baskısını, müşterilerin tuhaf ama insani yönlerini ve çalışanların fiziksel-ruhsal tükenişini” anlatışını övdü.
Hu’nun sade dili ve keskin gözlemleri, düşük ücretli işlerin yıpratıcılığını ve insan ruhuna etkisini yakalıyor.
Güney Çin’deki bir lojistik deposunda geçirdiği gece vardiyalarında, uykusuzlukla boğuşmak için ucuz baijiu içip bitter çikolata yiyordu.
Bir kumar bağımlısı ile hamile sevgilisinin ilişkisini çöküşe sürüklenirken izledi, ama müdahale etmedi:
“Kimsede paylaşacak bir damla enerji bile kalmamıştı,” diye yazıyor.
“Böyle bir çalışma ortamı insandaki yaşamı tamamen sıkıp atar.”
Yine de Hu, tanıştığı insanlara karşı öfke değil, empati duyuyor.
Online alışveriş tutkunu bir vinç operatörünü hatırlıyor: Adam yükseklerde çalıştığı için imza almak birkaç denemeye mal olmuştu.
Teslimatın son günlerinde Hu, “Zamanı harcamanın bile bir lüks olduğu” anlar yaşadığını söylüyor:
“O kadar uzun süre her saniyeyi sömürmek zorunda kalmıştım ki, sonunda zamanı ziyan etmek bile bir tür intikam gibiydi.”
Bugünlerde Hu’nun hayatı daha dengeli.
Yaşadığı Chengdu kentinde, bir alışveriş merkezindeki sinema salonunun önündeki sessiz, klimalı, ücretsiz Wi-Fi’lı alanda yazılarını kaleme alıyor.
Yanındaki büfe 13.30’dan sonra fiyat indirimi yapıyor — tam onun gibi, zamanı dikkatle harcayan biri için ideal.
Artık her yuanı saymak zorunda olmasa da, kazancını yazmaya daha fazla zaman ayırmak için uzatmaya çalışıyor.
Bir iPhone fabrikasında vidaları seri halde sıkan işçilerle kendisini kıyaslıyor:
“Onlar hep aynı şeyi üretiyor. Ben ise yazıyla kendimi ve başkalarını anlatabiliyorum.”
Üretmekten (shengchan) yaşamaya (shenghuo) geçtiğini söylüyor.
1979 doğumlu Hu, genç işçilerden biraz daha yaşlı olsa da, kitabı yeni kuşağın ruhuna dokundu.
Artık genç Çinliler, “çalışmanın anlamı nedir?” sorusunu yüksek sesle soruyor.
Hu’nun başarısızlıklarını okumak, değişen ve yavaşlayan ekonomide yollarını arayan gençlere teselli oluyor.
Hu’nun kuşağı için iş, zenginliğe giden yoldu;
önceki kuşak içinse “yeni Çin’i inşa etmenin kolektif görevi.”
Bugünün gençleri ise, görece zengin bir toplumda büyüyen, daha fazla boş vakit ve daha az baskı isteyen bir nesil.
Ebeveynlerinin çoğunun tasarrufu ve mülkü var;
16–24 yaş arası (öğrenciler hariç) gençlerin yaklaşık %18’i işsiz, ama hepsi kaygılı değil.
Birçoğu “tangping” — yani “yatay yaşamak”, düşük beklentili ve sade bir hayat sürmek — yolunu seçiyor.
Hu, bir fırında çalıştığı dönemde ustaların, “Çırağa öğretirsen, ustayı aç bırakırsın” diye bilgi sakladığını hatırlıyor.
Bunun, kıtlık zihniyetinden doğduğunu söylüyor: Kaynakların az, nüfusun çok olduğu bir toplumun ürünü.
Ama bugünün Çin’i farklı —
belki de gelecek nesiller, çalışmayı kendi tanımlarıyla yeniden şekillendirme şansına sahip olacak.






