- ABD’nin beş aydır uyguladığı yüksek gümrük vergilerine rağmen Çin, 1,2 trilyon dolarlık rekor ticaret fazlasına ulaştı.
- ABD pazarına erişim kısıtlansa da Hindistan, Afrika ve Güneydoğu Asya’ya ihracat tarihi zirveleri gördü.
- Ülkeler, yeni bir ticaret savaşına girmekten kaçınarak Pekin’e beklenmedik bir nefes alanı açıyor.
ABD’nin ithalatı kısıtlama ve Çinli üreticileri daraltma amacıyla devreye aldığı yüksek tarifeler, Pekin’in ihracat makinesini durdurmaya yetmedi. Beş aydır yürürlükte olan vergilere rağmen Çin, 1,2 trilyon dolarlık rekor seviyede ticaret fazlası elde ederek küresel ticaretteki ağırlığını korudu. Bu tablo, hem Çin ekonomisinin dayanıklılığını hem de küresel tedarik zincirlerinin çeşitliliğini gözler önüne serdi.
Çin Devlet Başkanı Şi Cinping’in stratejisinde, ABD dışındaki pazarlara yönelme kritik rol oynuyor. ABD pazarına erişim kısıtlanırken, Hindistan’ın Çin mallarına olan talebi ağustos ayında tüm zamanların en yüksek seviyesine ulaştı. Afrika’ya yapılan sevkiyatlar yıllık bazda rekor seviyelere yaklaşırken, Güneydoğu Asya’ya yapılan satışlar pandemi dönemindeki zirveyi geride bıraktı. Böylece Pekin, ihracatını yalnızca Batı pazarlarına değil, yükselen ekonomilere yaslayarak büyümesini sürdürdü.
Küresel dengeler açısından bu durum dikkat çekici. Trump yönetimi ile gümrük vergisi müzakerelerine giren birçok ülke, dünyanın en büyük ikinci ekonomisiyle ayrı bir ticaret savaşına girmekten kaçınıyor. Çin’e karşı benzer tarifeler uygulamak, hem kendi ekonomilerini zorlayabilir hem de ABD ile yürütülen pazarlıklarda taviz vermek anlamına gelebilir. Bu nedenle birçok başkent, daha temkinli bir duruş sergilemeyi tercih ediyor.
Ekonomistler, ABD’nin sert tarifelerinin Çin’in büyümesini yıllık bazda yarı yarıya azaltacağını öngörüyordu. Ancak tablo tersine döndü: Çin, farklı pazarlarla bu kaybı telafi ederek fazlasını bile elde etti. Gavekal Dragonomics’in Çin araştırma müdür yardımcısı Christopher Beddor’a göre, bu “ılımlı tepki” esasen devam eden ABD ticaret müzakerelerinden kaynaklanıyor. Pekin’e sert yüklenmek, ülkeleri küresel ticaret sisteminin çöküşüne katkıda bulunan taraf gibi gösterebilir. Ayrıca, ABD ile yapılan ikili görüşmelerde koz kaybetmemek için Çin’e karşı ek vergi adımlarından kaçınılması da stratejik bir tercih.
Sonuç olarak, Çin’in ihracat makinesi yeniden gücünü kanıtladı. ABD’nin tarifeleri kısa vadede baskı yaratsa da, küresel talebin yön değiştirmesi Pekin’e beklenmedik bir avantaj sağladı. Çin, Hindistan’dan Afrika’ya, Güneydoğu Asya’dan Latin Amerika’ya uzanan geniş bir alanda ihracat kanallarını güçlendirirken, bu sürecin Washington’la yürütülen ticaret müzakerelerinde elini daha sağlam kıldığı görülüyor. Pekin’in ihracat stratejisi, küresel ekonomide yalnızca direnç göstermekle kalmıyor; aynı zamanda yeni ticaret eksenlerinin oluşumuna da öncülük ediyor.