BS Ekonomi Bağımsız Medyasını Destekleyin
Eğer abone iseniz giriş yapınız.
Güney Afrikalı solcular, Batı’ya “defol” demenin hayalini kuruyor.
Güney Afrika: Çin Umudu, Batı Gerçeği
Güney Afrika karanlık bir geçmişe ve hayal kırıklığı yaratan bir bugüne sahip bir ülke. Böyle bir toplumda geleceği temsil etmek yüce bir anlam taşır. Pek çok Güney Afrikalı için Çin, daha iyi bir yarının anahtarlarını elinde tutuyor. Çin’i destekleyenlere göre bu ülke, içine kapanan, yardımları kesen ve sınır kontrollerini sıkılaştıran Batı’ya zamanında gelen bir alternatif. Eğer Amerika, 1 Ağustos’ta Güney Afrika’ya %30 gümrük vergisi uygularsa – ki öyle yapacağını söylüyor – bu durumda ülkenin başka seçenekleri olduğunu düşünenler var. Çin, çoktan Güney Afrika’nın en büyük ticaret ortağı konumuna geldi; iki ülke arasındaki ticaret bu yüzyılda 25 kat arttı. Çinli elektrikli otomobil üreticisi BYD’nin Güney Afrika’da fabrika kurmak için yer aradığı söyleniyor.
Kamuoyunun görüşleri ise ırksal ayrımlarla şekilleniyor. Bir düşünce kuruluşu olan Sosyal Araştırma Vakfı’nın sorduğu “Rusya ve Çin, Amerika ve AB’ye kıyasla daha fazla yatırım ve istihdam sağlıyor mu?” sorusuna siyah Güney Afrikalıların %59’u “evet” derken, beyazlarda bu oran %34’te kaldı. Jeopolitik konularda ise daha temkinli bir tutum gözleniyor. Güney Afrika’nın Çin, İran ve Rusya ile uyumlu Batı karşıtı bir dış politika yürütmesini destekleyenlerin oranı siyahlar arasında %41, beyazlar arasında sadece %12. Tüm gruplar içinde ise kıl payı çoğunluk bu fikre karşı.
Johannesburg’daki yönetim kurulu odalarında ve Cape Town’daki kafelerde siyasetçilerin fısıldaştığı tek şey Çin’in önemi ve ticaretteki dengesizlik. Güney Afrika Çin’e çoğunlukla hammadde ve maden ihracatı yaparken, karşılığında sanayi ürünleri ve sermaye malları ithal ediyor. Sonuç: 2023’te 9,7 milyar dolarlık dış ticaret açığı. Diplomatik alanda da Güney Afrika, eskiden sürdürdüğü tarafsız ve pragmatik çizgiden uzaklaştı. BRICS, G20, BM ve diğer platformlarda artık çoğunlukla Çin’in pozisyonlarını destekliyor. Ancak iktidardaki Afrika Ulusal Kongresi’nin (ANC) sol kanadında dile getirilen “Çin’e yakınlaşırsak Batı ile arayı düzeltmemize gerek kalmaz” görüşü, merkez siyasiler ve iş dünyası tarafından reddediliyor.
Güney Afrika’nın Amerika ile ilişkileri, apartheid rejiminin sona ermesinden bu yana en kötü seviyede. Başkan Donald Trump ve Cumhuriyetçiler, Güney Afrikalı yetkililerin kışkırttığı iddia edilen beyaz çiftçilere yönelik hayali bir soykırım kampanyası nedeniyle yaptırım tehdidinde bulunuyor. Ancak iki ülke arasında gerçek sorunlar da var: Güney Afrika’nın İsrail’e karşı Uluslararası Adalet Divanı’nda açtığı soykırım davasından, Rusya ve İran ile ticari ve diplomatik bağlarına kadar pek çok konu ilişkileri bozmuş durumda. Avrupa ile de ilişkiler son yıllarda gergin; ancak AB, şu sıralar Güney Afrika’yı “küresel güneyin kilit devleti” olarak kazanmak istiyor.
Tarım Bakanı olarak görev yapan John Steenhuisen, Çin’de büyük fırsatlar olduğunu söylüyor. Narenciye, şarap ve kuruyemiş satan çiftçilerin Çinli tüketicilere ulaşmak istediğini belirtiyor. Ancak aynı zamanda, iş dünyasına yakın ve ANC ile koalisyon kuran Demokratik İttifak’ın lideri olarak uyarıyor: “Batı’ya veda edip yalnızca Çin’e bakabileceğimizi düşünenler sayılara hiç bakmamış.” Çünkü Güney Afrika’daki doğrudan yabancı yatırımların %75’i hâlâ Amerika, Britanya ve AB’den geliyor. Pretoria Üniversitesi’nin Gordon İşletme Fakültesi Dekanı Morris Mthombeni de, Güney Afrika’nın Batı ile ticaretini kaybetmeyi göze almasının “safça” olduğunu söylüyor. Çin büyük miktarlarda hammadde alıyor olabilir, ama ticaretin çeşitliliği açısından Batı daha önemli. Mthombeni, “Çin ve ABD ile yapılan ticaret birbirinin yerine geçemez” diyor.
China-Global South Project’ten araştırmacı Cobus van Staden’a göre, ANC’li bazı politikacılar ideolojik olarak Çin’e yakınlık hissediyor. Marksist kökenli bir kurtuluş hareketinden gelen bu isimler, Çin Komünist Partisi’ni ekonomik büyümeyi merkezi planlama ve güçlü kamu sektörüyle birleştirdiği için hayranlıkla izliyor. Ancak Van Staden’a göre Çin’in başarısı, son derece yetkin bir teknokrasiye dayanıyor ve bu, Güney Afrika’da yok. Çinli parti kadroları daha girişimci; Çinli diplomatlar Güney Afrika’da iş yapmak istediklerini ama bürokratik engellerden ve aşırı düzenlemelerden dolayı yılgınlık yaşadıklarını söylüyor.
Öte yandan, Çinli firmaların Güney Afrika’da fabrika açarken yüksek teknoloji transferine ve üst düzey yerlileştirmeye yanaşmadığı da sıkça dile getirilen bir şikâyet. Pretoria’daki büyükelçiliği, Çin’in geleneksel avlulu mimarisini andıran gri duvarlı yapısıyla dikkat çeken Çin Büyükelçisi Wu Peng, bu eleştirileri reddediyor. Çin hükümetinin teknoloji transferine yapay engeller koymadığını, tam tersine firmaları sermaye, teknoloji ve uzman kadrolarla birlikte Güney Afrika’ya yatırım yapmaları konusunda teşvik ettiğini savunuyor. Ancak koşulların uygun olması gerektiğini vurguluyor: “Bir günde sanayileşemezsiniz. Ekonomik yapınızın daha rekabetçi olması gerekir.” Çin’in modernleşme modeli birçok Afrika ülkesine ilham veriyor olabilir, ama Wu Peng’in ifadesiyle “Çin asla ve asla Afrika hükümetlerine ne yapmaları gerektiğini dikte etmez.”
Çin: Trump’a karşı bir koz değil
Ancak Güney Afrika’daki işleyiş ve bürokrasi—örneğin siyahlar lehine zorunlu ortaklık kuralları—ülkeyi zayıflatıyor. Rise Mzansi adlı küçük ama etkili merkez parti lideri Songezo Zibi, ülkesinin Çin’le olan ilişkisini “fazla sömürücü” olarak tanımlıyor. Çin’de krom cevheri eritmek Güney Afrika’dan daha ucuz olduğu için burada sadece çıkarılıp ihraç ediliyor. Zibi, Güney Afrika’nın Çin ile daha derin, daha sürdürülebilir ilişkiler kurması gerektiğini vurguluyor. Ama aynı zamanda Batı ile de.
Sonuçta, sihirli bir Çin çözümü yok. Gerçekçi reformlar ve dengeli dış ilişkiler gerekiyor. Aksi takdirde, gelecek Çin’e ait olsa da, Güney Afrika bu geleceğin dışında kalabilir.