BS Ekonomi Bağımsız Medyasını Destekleyin
Eğer abone iseniz giriş yapınız.
1844 yılında bu gazete, Londra’ya yeni varan ve dokuz buçuk ton gümüş taşıyan özel bir treni haberleştirmişti. Bu para, Afyon Savaşları’nda—Britanya’nın kâr uğruna afyon ticaretini sürdürmek için utanç verici şekilde yürüttüğü savaşlarda—Çin hükümetinden alınan dengesiz bir barış anlaşmasının fidyesiydi. Gümüşler sonunda Doğu Londra’daki Kraliyet Darphanesi’ne gönderilmişti.
Aradan 180 yıldan fazla zaman geçti ve Çin şimdi aynı arazi üzerine devasa bir yeni elçilik inşa etmek istiyor. Hükümetin bu planı onaylama ya da reddetme kararı 21 Ekim’e kadar açıklanacak; bu süreç, Britanya topraklarında Çin casusluğu iddiasıyla yürütülen bir davanın halka açık ve utanç verici şekilde çökmesinden sadece haftalar sonrasına denk geliyor. Her iki olay da hükümetin Çin konusunda “yumuşak” davrandığı yönünde büyüyen bir tartışmayı alevlendirmiş durumda.
Elçilik meselesi 2018’de başladı. Çin hükümeti, 5.5 dönümlük bir alanda yer alan ve ofisler ile konutlardan oluşan Royal Mint Court’u satın aldı ve buraya Londra’daki en büyük yabancı elçilik kompleksini kurmayı planladı. Bölge sakinleri projeye şiddetle karşı çıktı ve yerel belediye 2022’de inşaat iznini reddetti. Ekim 2024’te ise dönemin konut bakanı Angela Rayner, kararı üstlendi—görünüşe göre Pekin’in baskısı üzerine. Başbakan Sir Keir Starmer, Kasım ayında Çin Devlet Başkanı Xi Jinping’e şöyle demişti: “Telefonla konuştuğumuzda Londra’daki Çin büyükelçiliği binasını gündeme getirmiştiniz. Bu nedenle projeyi hükümete taşıyarak harekete geçtik.”
Muhalefetteki Muhafazakâr Parti de dahil olmak üzere eleştirmenler, projeyi hükümeti Çin’i “yatıştırmakla” suçlamak için kullanıyor ve elçiliğin ciddi bir güvenlik riski oluşturacağını savunuyor. Planlarda bazı odaların amacı sansürlenmiş durumda ve alan, finans bölgesinin altından geçen kritik fiber optik kabloların üzerinde yer alıyor. Yine de güvenlik servisleri bu risklerin yönetilebilir olduğunu düşünüyor. Her ne kadar elçilik devasa olsa da—20.000 metrekarelik alanıyla Avrupa’nın en büyük diplomatik misyonu olacak—Çin’in şu anda Londra’ya dağılmış durumda olan diplomatik birimlerini tek bir yerde toplaması, olası casusluk faaliyetlerinin daha rahat izlenmesine de imkân tanıyabilir.
Britanya’nın kararı, Çin’in de Pekin’deki Britanya büyükelçiliğinin yenilenmesine yönelik süreci karşılık olarak yavaşlatmasıyla daha karmaşık hale geliyor. Ancak hükümet projeye onay vermek istese bile önünde engeller var: karar yargı denetimine takılarak iptal edilebilir.

Casusluk davasında hukukî çekişmeler de öne çıkıyor. 15 Eylül’de Kraliyet Savcılık Servisi (CPS), Parlamento araştırmacısı Chris Cash ve Çin’de görev yapan İngiliz öğretmen Chris Berry hakkındaki suçlamaları düşürdü. İkisi de Çin adına casusluk yapmakla, en az 34 “siyasi açıdan hassas bilgi içeren” raporu bir Çin ajanına teslim etmekle suçlanmıştı. Bu geri adımın nedenleri karmaşık.
İki kişi, Britanya’nın “düşmanı” olan bir devlete ilişkin suçları kapsayan 1911 tarihli Resmi Sırlar Yasası uyarınca suçlanmıştı. Bu eski yasa daha sonra daha esnek olan Ulusal Güvenlik Yasası ile değiştirilmiş olsa da yeni yasa o tarihte yürürlükte değildi. CPS, suçlamaların yöneltilmesinden kısa süre sonra Rus casusluğuna ilişkin ayrı bir davada emsal teşkil eden bir karar alındığını, “düşman devlet” olarak tanımlanabilmesi için söz konusu devletin suçun işlendiği dönemde Britanya ulusal güvenliğine tehdit oluşturduğunun kanıtlanması gerektiğini söylüyor.
CPS, tüm çabalarına rağmen hükümet tanıklarından bunu söyletecek ifade alamadığını belirtiyor. Bu durum kafa karıştırıcı. Zira ardı ardına gelen hükümetler “düşman” kelimesini kullanmaktan özellikle kaçınsa da—2023’te yapılan bir inceleme bunun yerine “çağı şekillendiren meydan okuma” ifadesini seçmişti—ülkenin istihbarat şefleri giderek daha açık konuşuyor. MI6 ve GCHQ’nun başkanları, Çin’in kendi kurumları için bir numaralı öncelik olduğunu söyledi. MI5 Başkanı Sir Ken McCallum, Çin casusluğunu “epik ölçekte yürütülen sürekli bir kampanya” olarak tanımladı ve Çinli ajanların Britanya’da 20.000’den fazla kişiye yaklaştığını açıkladı. Hükümetin bu yaz yayımlanan ulusal güvenlik stratejisinde de Çin’in “casusluk faaliyetleri, demokrasimize müdahaleleri ve ekonomik güvenliğimizi baltalaması”nın son yıllarda arttığı kabul ediliyor.
Muhafazakârlar kan kokusu almış durumda. Parti lideri Kemi Badenoch, Sir Keir’i casusluk skandalı ve ulusal güvenlik danışmanı Jonathan Powell’ın rolü hakkında “gerçeği açıklamaya” çağırdı. 12 Ekim tarihli mektubunda hükümeti “ulusal güvenlik açısından kritik bir konuda Pekin’e karşı duramayacak kadar zayıf olmakla” suçladı. O ve diğer ön sıralardaki Muhafazakâr isimler ile Liberal Demokratlar ve ABD Başkanı Donald Trump, hükümete Çin büyükelçiliği planlarını reddetmesi çağrısında bulundu.
13 Ekim’de Eğitim Bakanı Bridget Phillipson, ne bakanların ne de Powell’ın “davaya ya da delillere ilişkin hiçbir rolü” olmadığını söyledi. Fakat bu açıklama bile, “ihmal yoluyla politika üretimi” ihtimalini dışlamıyor. Kısacası, hükümetin Çin faaliyetlerine dair açık ve dürüst bir değerlendirme yapmaktaki isteksizliği, savcılığın davasını baştan mahvetmiş olabilir.
Çıkar çatışması mı, çıkar ortaklığı mı?
Hükümetin bu çekingenliği, Britanya’nın Çin’le ilişkilerini inceleyen bir uzmanın ifadesiyle, ardışık hükümetlerde görülen bir “gelişmekte olan ülke zihniyetinin” parçası: ticaret, yatırım ve büyüme, ulusal güvenlik kaygılarının önüne konuyor. Bir önceki hükümette sarkaç güvenlik lehine doğru şiddetle savrulmuştu. Rishi Sunak hükümeti 2023’te “Çin’le ilişkilerde hedefler arasında gerilim oluştuğunda ulusal güvenlik her zaman önce gelir” diye yazmıştı. Şimdi ise sarkaç yeniden ters tarafa dönüyor gibi görünüyor.
Araştırma şirketi Rhodium Group’tan Noah Barkin, kamuoyunda Çin’e yönelik söylemin bugün Berlin, Brüksel ve Paris’te Londra’ya kıyasla “daha açıkça eleştirel” olduğunu söylüyor. Britanya’nın, Amerika ya da Avrupa Birliği kadar “şahin” olmayan bir “niş” aradığı izlenimini verdiğini belirtiyor—gerçi Avrupa Birliği’nin kendisi de bu konuda bölünmüş durumda. Bu yılın başında hükümet içinde tamamlanan gizli çapraz-denetim raporu da aynı sonuca varmıştı: Britanya’nın Çin yaklaşımı hem kafa karıştırıcı hem de fazla yumuşak. Rapor hiç yayımlanmadı, ancak konuyla ilgilenen bir yetkili, tespit edilen sorunların hâlâ aynen geçerli olduğunu söylüyor.

Hükümetin zayıf ekonomik duruşu da bu tabloda etkili bir faktör. Anakara Çin, Britanya’nın beşinci büyük ticaret ortağı. Ancak toplam ticaret içindeki payı (%5,5), Amerika (%17,7) ve Avrupa Birliği’ne (%45,7) kıyasla görece mütevazı. Maliye Bakanı Rachel Reeves ocak ayında Pekin’i ziyaret etti ancak sadece 600 milyon sterlinlik Çin yatırımıyla yetinmek zorunda kaldı.
Daha fazla sermaye çekilebilse bile, asıl mesele bunun doğru alanlara yönlendirilmesi. 2022’de Britanya, ülkenin en büyük yarı iletken üreticisi olan Hollanda merkezli Nexperia’yı satın almak isteyen Çinli bir şirketi ulusal güvenlik gerekçesiyle engellemişti. Bu hafta Hollanda hükümeti, Pekin’i öfkelendiren bir hamleyle Nexperia’ya el koydu. Çin’in İskoçya’da rüzgâr türbini fabrikası kurma planları da yeni bir gerilimin habercisi olabilir.
Britanya’nın çıkarları sadece ticari değil. Diplomatlar, özellikle Amerika’nın küresel sorunlardan adım adım uzaklaştığı bir dönemde, iklim değişikliği ve küresel sağlık gibi konularda Çin’le işbirliğinin zorunlu olduğunu düşünüyor. Önceliklerden biri de yapay zekânın güvenli bir şekilde geliştirilmesi. Eski başbakan Rishi Sunak, Washington’un itirazlarına rağmen 2023’te Bletchley Park’taki Yapay Zekâ Güvenliği Zirvesi’ne Çin’i davet etmişti. Mevcut hükümet de bu diyaloğu sürdürüyor; bu, etkileşim yoluyla etkili nüfuzun nadir örneklerinden biri. Oxford China Policy Lab’den Kayla Blomquist ve Sam Hogg’a göre, biyolojik silahlar ve diğer tehditler üzerinde yapay zekânın etkisine dair araştırmacılar arasındaki işbirliği “şimdiden değer üretiyor”; Çin’in yapay zekâ ekosistemi Britanya’nın yaklaşımının bazı yönlerini benimsediğine dair işaretler veriyor.
Ulusal güvenlik stratejisi, “yanlış anlamalar ve zayıf iletişim” riskine karşı uyarıyor. Nisan ayında İşçi Partisi hükümeti, dönemin Genelkurmay Başkanı Amiral Sir Tony Radakin’in Pekin’deki Ulusal Savunma Üniversitesi’ni ziyaret etmesine izin verdi. Bu, on yıl sonra yapılan ilk ziyaret oldu. Radakin burada öğrencilere şöyle seslendi: “Konuşmaya devam etmeli ve birbirimizi daha iyi anlamaya çalışmalıyız.” Royal Mint Court’ta planlanan dev Çin yerleşkesinin iptal edilmesi halinde, konuşma azalabilir, karşılıklı anlayış ise daha da zayıflayabilir.







