BS Ekonomi Bağımsız Medyasını Destekleyin
Eğer abone iseniz giriş yapınız.
Çok erken doğan bebekler yoğun tıbbi bakıma ihtiyaç duyar. Bu nedenle bir Amerikan hastanesindeki yenidoğan ekibi, ilgili klinik personele acilen birime gelmelerini istediklerinde “ELBW” kısaltmasını (aşırı düşük doğum ağırlığı anlamına gelir) mesajla gönderirdi. Ne yazık ki bazı alıcılar bu mesajı, bebeğin dirseğiyle ilgili bir sorun olduğu şeklinde yorumladı ve acil bir tepki vermedi. Bu can sıkıcı hikâye, Massachusetts Teknoloji Enstitüsü’nde (MIT) işletme profesörü olan Nelson Repenning ile bir zamanlar Harley-Davidson’da operasyon yöneticiliği yapmış ve MIT’de ders veren Donald Kieffer’ın yazdığı There’s Got To Be A Better Way (“Bunun Daha İyi Bir Yolu Olmalı”) adlı yeni kitapta anlatılan birçok örnekten biri.
Yazarların temel tezi, kurum içindeki işleyişi yöneten birçok sürecin bozuk olduğudur. Bu süreçler baştan kusurlu olabilir ya da zamanla bozulabilir; her durumda sürekli izlenmeleri ve iyileştirilmeleri gerekir. Kitabın kalbinde yöneticilere verilen basit bir talimat var: gidin ve işlerin gerçekte nasıl yürüdüğünü görün. “Gördükleriniz karşısında utanmıyorsanız,” diye yazıyorlar, “muhtemelen yeterince yakından bakmıyorsunuzdur.”
Repenning, kendi derslerinden bir örnek veriyor: Boston’daki bir akciğer nakli cerrahı, ameliyat sonrası kontrollerde hedeflenen sayıya ulaşamıyordu. Sorunun araştırılması beklenmedik bir meseleyi ortaya çıkardı: otopark. Yer bulmadaki zorluklar tüm randevuların gecikmesine yol açıyordu; bir gece öncesinden arayıp park edilecek yer hakkında bilgi vermek, görülen hasta sayısını artırdı.
İnsanların işleyen sistemler yerine bozuk sistemlere uyum sağlama biçimleri, çoğu zaman sorunları daha da derinleştiriyor. Bir petrol rafinerisinde bakım talepleri tıkanınca, işletme yöneticileri taleplerini “öncelik bir” olarak etiketleyerek sırayı atlayabileceklerini fark etti. Teoride bu etiket, talebin güvenlik açısından kritik olduğunu göstermeliydi; pratikte ise bazıları için kullanışlı bir kestirme yol haline geldi ve sistemi daha da kilitledi.
Ve yöneticiler bunu okurken başlarını çaresizlikle sallamadan önce aynaya bakmalılar. İşler sürekli yeniden önceliklendiriliyor, çünkü üst düzey yöneticiler başka şeyleri önce istiyor. Çalışanların sürekli tam kapasite çalıştırılması yöneticilerin içgüdüsü olsa da bu büyük bir sorun yaratıyor: aşırı yük darboğazlara yol açıyor, darboğazlar gecikme ve geçici çözümler sarmalına dönüşüyor. Repenning’in ifadesiyle, kitabın en paradoksal fikri şu: bir sisteme daha fazla iş yüklemek, daha fazla çıktı sağlamaz.
Standard Chartered bankasındaki bilişim projelerinin onay süreci, farklı risk yöneticilerinin sırayla her riski değerlendirmesi yüzünden ortalama 120 gün sürüyordu. Bankanın operasyon müdürü, tüm ilgili kişileri haftalık toplantılarda bir araya getiren bir sistem getirdi. Her toplantıda öncelik sırasına göre hazırlanmış projeler listeleniyor, en üstteki projeye karar verilmeden ikinciye geçilmiyordu. Herkesin haftada birkaç üzerinde uzlaşılmış projeye odaklanması ve kimsenin kendi kişisel girişimini öne çıkaramaması, süreci hızlandırdı. Bu ve diğer bazı değişiklikler sayesinde ortalama onay süresi yalnızca 20 güne indi.
Kitaptaki düşüncelerin çoğu, Kieffer’in kariyerini yaptığı fabrikalardan ve özellikle bir şirketten geliyor: Toyota ve onun sürekli iyileştirme mantrası. Üretim süreçleri gözlenebilirlik avantajına sahiptir: bir fabrikada bir şeyler ters giderse, muhtemelen fiziksel ipuçları vardır (yığılmış stoklar, durmuş montaj hatları, kopmuş bir parmak). Ancak işler dijital olsa bile görselleştirilebilir: beyaz tahtalar ve Post-It notları gibi eski usul araçlar iş akışını göstermek, sorunları tespit etmek ve en önemlisi tartışma başlatmak için kullanılabilir.
Davranış değiştirmek zordur. Yöneticiler meşguldür ve süreçleri ayrıntılı şekilde gözlemlemek için zaman ayırmak istemeyebilirler. Ancak yapay zekânın yayılması, her türden yöneticiye iş akışlarını yeniden gözden geçirmek için güçlü bir neden sunuyor. Bu ferahlatıcı derecede pratik kitap, yakından bakıldığında her türlü sorunun ortaya çıkacağını ve süper zekâya gerek kalmadan, biraz sağduyunun da birçok problemi çözebileceğini öne sürüyor.