BS Ekonomi Bağımsız Medyasını Destekleyin
Eğer abone iseniz giriş yapınız.
Birleşmiş Milletler (BM), 1945’teki kuruluşundan bu yana birçok kriz gördü: 1961’de Kongo’da Genel Sekreter Dag Hammarskjöld’ün gizemli ölümü, Soğuk Savaş’ta Nikita Kruşçev’in iddia edilen ayakkabı sallamaları, 1990’larda BM koruması altındaki sivillerin katliamları ve 2003’te Amerika’nın Irak’ı işgali. Fakat gelecek hafta New York’ta BM’nin 80. doğum günü için liderler toplanmaya hazırlanırken, kıdemliler bu kez durumun hiç olmadığı kadar vahim olduğunu söylüyor. Donald Trump’ın Beyaz Saray’a dönüşüyle birlikte BM için birçok travmatik senaryo masada; bunlardan üçü öne çıkıyor: kontrolden çıkmak, çürümek ya da Trumpçılaşmak.
BM merkezinde, Trump’ın “Önce Amerika” fikirlerinin ne getireceğini kimse bilmiyor; kısmen de çünkü bunu anlatacak kimse yok. Trump’ın büyükelçi adayı Mike Waltz henüz Senato’dan onay almadı. Herkes 23 Eylül’de yapılacak konuşmalara bakacak: Önce Trump’ın baş düşmanı Brezilya lideri Lula da Silva kürsüye çıkacak, ardından Trump konuşacak.
İlk şok bütçe kaynaklı. Trump yönetimi, çok taraflı kurumlara dair vaat ettiği incelemeyi açıklamadan önce bile BM’yi fonlardan mahrum bırakıyor. Amerika, 2025 aidatlarını ödemedi. 2026 bütçesi Kongre’de ve neredeyse tüm BM ödemelerini “askıya” alıyor. Dış yardımlar kesildi, özellikle BM’nin insani yardım kuruluşlarına aktarılan katkılar. BM ajanslarının bütçeleri ortalama üçte bir küçüldü. Yüz milyonlarca kişiye giden gıda, ilaç ve mülteci yardımı yok oluyor. Amerika’nın tarifelerle vurduğu küresel ekonomik kalkınma geriye gidebilir.
Para kururken, Güvenlik Konseyi tıkanmış durumda ve barışı koruma operasyonları gözden düşmüş halde. Büyük üyeler, BM Şartı’nın “başka bir ülkenin topraklarını zorla ele geçirmeyi” yasaklayan maddesini alay konusu ediyor: Rusya açıkça yaparak, Amerika ise Grönland’ı ilhak etmekten ya da Kanada’yı “51. eyalet” yapmaktan söz ederek.
Peki sonra ne olacak? Küresel yönetişim girişimlerinde Amerika her zaman kilit unsur oldu. Birinci Dünya Savaşı sonrası Milletler Cemiyeti, Senato’nun reddiyle doğmadan öldü. İkinci Dünya Savaşı ile fiilen yok oldu. Onun varisi BM ise, kusurlarına rağmen liberal düzeni ve Amerikan gücünü pekiştirdiği için ayakta kaldı.
Amerikalıların çoğu hâlâ BM’yi destekliyor, ancak görüşler kutuplaşmış durumda. Cumhuriyetçi yönetimler tarihsel olarak BM’ye kuşkuyla yaklaştı. Eski BM büyükelçisi John Bolton bir keresinde “New York’taki BM binası 38 katlı. On katı yıkılsa fark etmez” diyerek şok yaratmıştı. Bugün Cumhuriyetçilerin düşmanlığı daha da yüksek. Bu da ilk senaryoyu doğurabilir: BM’nin Amerika’nın radikalizmine tepki olarak “kontrolden çıkması”.
Amerika ile kopuş 2027’de olabilir. İki yıllık aidat borcuna ulaşırsa, Genel Kurul’daki oy hakkını kaybeder. Genel Kurul kararları bağlayıcı değil; ayrıca Amerika, Güvenlik Konseyi’nden çıkarılmasını veto eder. Ama bu küçük düşürücü durum misillemeye, hatta çıkışa yol açabilir.
Bir diğer tetikleyici Filistin. BM üyeleri bunu son büyük sömürgecilik davası olarak görüyor; İsrail’in savaşını ise soykırım. İsrail ve Trump yönetimi ise BM’yi antisemitizmle suçluyor. Fransa ve Suudi Arabistan’ın öncülük ettiği Filistin devletini tanıma girişimleri büyüyebilir. Trump yönetimi, Filistin heyetine toplantıya katılmaları için vize bile vermedi.
Trump yönetimi zaten küresel karar süreçlerinden çekiliyor. Filistinli mülteciler için UNRWA’ya fon vermiyor. Paris iklim anlaşmasından, Dünya Sağlık Örgütü’nden, UNESCO’dan ve İnsan Hakları Konseyi’nden ayrıldı. Gelecekteki salgınlara yanıt, kalkınma finansmanının reformu ve denizlerin korunması görüşmelerinden de çekildi. 17 maddelik Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri’ni “küresel hükümetleşme”, “cinsiyet ve iklim ideolojisi” ve Çin düşüncelerinin onayı olarak görüyor.
Boşluğu diğer ülkeler doldurabilir. Avrupa liberal değerleri savunmaya çalışsa da, başka ülkeler farklı yönlere kayabilir. Türkiye ve Körfez ülkeleri, yardımların dağıtımını siyasi amaçlarıyla yönlendirmekle eleştiriliyor. BM Genel Kurulu, 1970’lerde olduğu gibi, yeniden radikal biçimde Amerikan karşıtı olabilir; zengin ülkelerden iklim tazminatı ya da daha adil vergi paylaşımı talep edebilir. Bu, Rusya ve özellikle Çin’e liderlik iddiası için alan açar. Çin çoktan BRICS ve Şanghay İşbirliği Örgütü gibi alternatif forumları öne çıkarıyor.
Project Starling’den Minh-Thu Pham’a göre tehlike, BM’nin değil, Amerika’nın kontrolden çıkması. “BM, ABD’siz ilerliyor; ABD’ye rağmen ya da ABD’ye karşı değil,” diyor.
İkinci senaryo, BM’nin varlığını sürdürmesi ama çürümesi. Amerika kalır, ülkeler Trump’ı fazla kızdırmaz, fakat sistem parçalanır. Çin de geç ödeme alışkanlığına başladı. Avrupa ülkeleri savunmaya daha çok kaynak ayırmak için dış yardımları kısıyor. OECD, bu yıl yardımların %9-17 daha düşeceğini öngörüyor. BM’nin insani yardım taleplerinin sadece %19’u karşılandı. Bu da BM’yi dağınık ama fonksuz bırakabilir.

BM, “karma menü” haline gelebilir. Amerika fonları garantilemez, ama çıkarına uyarsa belirli ajanslara destek verir. Güvenlik Konseyi yarı ölü bir yapıya dönüşebilir; sadece Kıbrıs barış gücü yetkisini yenilemek gibi refleks kararlar çıkarabilir. IAEA gibi bazı teknik kurumlar yaşamaya devam eder. BM’nin siyasi kalbi söner, ama teknik organlar Cenevre ya da Nairobi’den yürütülür.
Son senaryo, Trumpçı bir yeniden icat. Mike Waltz, “BM’yi yeniden büyük yapacağım” diyor. Amerika, 1951 Mülteci Sözleşmesi’ni daraltmak, Kenya öncülüğündeki Haiti misyonunu güçlendirmek, İran’a yaptırımları yeniden uygulamak istiyor. Trump gösterişi seviyor; belki BM’de göz alıcı anlaşmalar arar. Bazı diplomatlar, BM’nin barışı korumadan ziyade diplomasiye odaklanmasını öneriyor. SDG’ler yerine daha somut hedefler gelebilir.
Trump’ın keyfine ve 2027’de Guterres’in yerine seçilecek yeni genel sekreterin becerisine çok şey bağlı. Adaylar şimdiden konumlanıyor. Latin Amerikalı bir kadın adaydan söz ediliyordu; Trumpçılar bunu “fazla uyanık” bulabilir. Birileri, yarı şaka yarı ciddi, Trump’ın en sevdiği kadını öneriyor: kızı Ivanka. Eğer bu, Trump’ı BM’ye bağlı tutacaksa, çaresiz zamanlarda çaresiz önlemler devreye girebilir. ■