• Birleşik Arap Emirlikleri’nin Sudan’daki iç savaşa müdahil olduğu iddiaları, altın, tarım ve jeopolitik nüfuz ekseninde yeni bir “gizli imparatorluk” tartışması başlattı.
• The Economist’e göre BAE’nin desteği ideolojik bir çizgi taşıyor: politik İslam’a karşı savaş.
• Emirlikler, İsrail ile kurduğu stratejik ittifakı Libya’dan Sudan’a kadar bölgesel dizayn aracı olarak kullanıyor.
Birleşik Arap Emirlikleri’nin Sudan’da süren iç savaşta “soykırımsal eylemlerle suçlanan” Hızlı Destek Kuvvetleri’ni (RSF) silahlandırdığı iddiaları yeniden gündemde. Uydu görüntüleri ve BM raporları, Emirliklerin bu gruba sistematik biçimde lojistik ve mühimmat desteği verdiğini ortaya koyuyor. 12 milyon insanın yerinden edildiği, 25 milyon kişinin açlıkla karşı karşıya kaldığı bir savaşta BAE’nin rolü artık sadece diplomatik bir soru değil, ekonomik ve ideolojik bir proje olarak görülüyor.
The Economist’in Londra merkezli analizine göre, bu destek üç ana motivasyona dayanıyor:
- Altın ve finansal nüfuz: Sudan, Afrika’nın en zengin altın yataklarından bazılarına sahip. BAE, son yıllarda küresel bir altın rafinaj merkezi haline geldi. Altın, artık hidrokarbon dışı en değerli ihracat kalemi konumunda. Ancak Emirlikler zaten Sudan’ın neredeyse tüm altınını ithal ediyor. Dolayısıyla bu destek “kaynak kazanma”dan çok “kaynağın kontrolünü kalıcılaştırma” stratejisine dönüşmüş durumda.
- Tarım ve gıda güvenliği: Gıdasının %90’ını ithal eden BAE için Sudan, tarımsal genişleme alanı. Halihazırda on binlerce hektarlık araziyi kontrol eden Abu Dabi yönetimi, tarım üretiminde yerelleşme değil, tedarik zincirini mülkiyet üzerinden yönetme stratejisi izliyor. Bu da tarım yatırımlarını bir “egemenlik aracı”na dönüştürüyor.
- Jeopolitik ve ideolojik etki: Sudan, Kızıldeniz kıyısındaki konumu nedeniyle Afrika ile Orta Doğu arasında stratejik bir geçit. Fakat asıl motivasyon ideolojik: Muhammed bin Zayed yönetimi, politik İslam’ı varoluşsal bir tehdit olarak görüyor. Sudan ordusundaki İslamcı subaylara karşı RSF’yi desteklemesi, bu ideolojik çizginin askeri yansıması.
Bölgesel dizayn: İsrail hattı ve yeni bloklaşma
Emirliklerin bu politikası, İsrail ile 2020 sonrası kurduğu normalleşme hattının da bir uzantısı olarak okunuyor. Libya, Somali, Suriye ve Sudan’da aynı anda yürütülen müdahaleci stratejiler, bölgeyi “kontrol edilebilir istikrarsızlık” zeminine taşıyor. BAE, bu şekilde hem ABD’nin güvenlik şemsiyesi altında kalıyor hem de Arap dünyasında bağımsız bir güç merkezi olarak konumlanıyor.
Bu tablo, BAE’nin artık sadece yatırım fonlarıyla değil, askeri-siyasi vekil ağlarıyla da nüfuz üreten bir ülkeye dönüştüğünü gösteriyor. Kısacası, Sudan savaşı yalnızca yerel bir trajedi değil; Körfez merkezli yeni bir jeopolitik mimarinin de laboratuvarı haline geliyor.






