BS Ekonomi Bağımsız Medyasını Destekleyin
Eğer abone iseniz giriş yapınız.
EHUD BARAK, eski başbakan, 2011’de ünlü bir uyarıda bulunmuştu: Filistinlilerle barış görüşmeleri tıkanmış halde kalırsa, İsrail altı ay içinde “diplomatik tsunami” ile karşılaşabilirdi. Süre doldu, fakat uzun süre görev yapan başbakan Binyamin Netanyahu, rakibinin bu kehanetini alaya almaktan hoşlandı: 2017’de “Ne tsunamisi, ne izolasyonu,” diyerek küçümsemişti. “Ne saçmalık!”
Ama Bay Barak’ın uyarısından 174 ay sonra Bay Netanyahu, rakibine benzer konuşuyor. 15 Eylül’de yaptığı bir konuşmada İsrail’in gerçekten de yalnızlaştığını kabul etti. Çözümün “süper-Sparta” olmak ve “otarkik özelliklere sahip bir ekonomiye uyum sağlamak” olduğunu savundu.
Bir hafta sonra dünya liderleri BM’de toplandı; Fransa ve Suudi Arabistan, Filistin devletini ileriye taşımak için bir zirveye öncülük etti. Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, “Barış için zaman geldi, çünkü bir anda onu kaybetmek mümkün olabilir,” dedi. “Artık bekleyemeyiz.” Bu amaçla, Eylül ayında Britanya ve Fransa dâhil on Batılı ülke Filistin’i resmen tanıdıklarını açıkladı.
Ancak bu tsunami hakkında tuhaf bir durum var: herkes onu hâlâ durdurmaya çalışıyor. Temmuz’da Arap Birliği’nin tamamı 7 Ekim katliamını kınadı ve bunu gerçekleştiren Filistinli militan grup Hamas’ın silah bırakmasını istedi. İsrail’i tanımayan ülkeler bile düşmanını kınamayı kabul etti. Mısır, Ürdün ve Körfez ülkeleri, savaş sonrası Gazze’de rol almak istiyor. İki yıldır planlar üzerinde konuşuyorlar; en son 23 Eylül’de Donald Trump ile yaptıkları toplantıda.
Suriye Devlet Başkanı Ahmed Şara, bu ay New York’ta yaptığı konuşmada İsrail ile bir güvenlik anlaşması imzalamaya hazır olduğunu söyledi. Lübnan’ın da aynısını yapması imkânsız değil. Başka yerlerde Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Gazze savaşı sürmesine rağmen İsrail ile bağlarını koruyor; Suudi Arabistan ise hâlâ normalleşme anlaşmasını müzakere etmeye istekli (eskisine göre daha fazla şartla da olsa).
Bütün bunları bir araya getirdiğinizde, İsrail’in tüm komşularıyla barış yapma; daha uzak Arap devletleriyle yakın ilişkiler kurma; Gazze’den Hamas’ı söküp atmak için bölgesel destek alma şansı var. On yıl önce bu İsrailli stratejistleri büyüleyebilirdi. Bugün ise Bay Netanyahu’nun hükümeti bunu küçümsemeyle karşılıyor.
Küresel diplomasinin, İsraillilerin veya Filistinlilerin istediğiyle uyumsuz olması ilk kez değil. İsrail 1948’de, BM’nin Filistin’i Yahudiler ve Araplar için iki devlete ayırma yönünde oy vermesinden sonra kuruldu. Araplar planı reddetti ve savaşa girdi. 1990’lar Madrid barış konferansı, Oslo anlaşmaları ve daha birçok diplomatik girişim getirdi, fakat her iki taraftaki reddiyecileri aşamadı.
Bugünkü açmaz iki yönlü. İlki siyasi irade. Pew’in bu yıl yaptığı bir anket, İsraillilerin yalnızca %21’inin ülkelerinin bir Filistin devletiyle barış içinde yaşayabileceğini düşündüğünü ortaya koydu. Filistinlilerin neredeyse üçte ikisi ise iki devletli çözümün artık mümkün olmadığını söylüyor. Macron bir barış anlaşmasının acil olduğunu düşünebilir; ama İsraillilerin ve Filistinlilerin çoğu bunun ya imkânsız ya da istenmeyen bir şey olduğuna inanıyor.
İkinci mesele motivasyon: Tarafların hiçbiri, özellikle İsrailliler, dünyanın bir anlaşmayı zorlamada ciddi olduğuna inanmıyor. Arap liderler özelde İsrail’in önünde bir karar olduğunu söylüyor: Bölgesel barış ve entegrasyon planını kucaklamak ya da savaş ve ilhakla yalnızlaşmak.
Ama kamuoyunda bunu İsraillilere açıkça sunmadılar; bu da Netanyahu hükümetinin bunun sahte bir ikilem olduğunu iddia etmesine imkân veriyor. Suudi veliaht prensi Muhammed bin Selman New York’taki zirvede konuşmadı bile. Bu görev Dışişleri Bakanı Faysal bin Farhan’a kaldı; o da sayısız Arap diplomatının daha önce verdiği türden sönük bir konuşma yaptı.
Avrupa için de aynı durum geçerli. AB üyelerinin çoğu artık Filistin’i tanıyor; ancak açıklamaları somut adımlarla desteklenmediği sürece İsraillilerin bunları yalnızca sembolizm diye küçümsemesi kolay olacak. Birçok kişi Netanyahu’nun Sparta konuşmasından dehşete düştü. Ama Avrupa ve Arap dünyasının, bunun bir gerçek haline geldiğini ve daha iyi bir alternatif bulunduğunu İsraillilere göstermek için daha fazlasını yapması gerekecek.