BS Ekonomi Bağımsız Medyasını Destekleyin
Eğer abone iseniz giriş yapınız.
Çok değil, kısa bir süre önce, önemli Avrupalılar Amerika’nın silahlı kuvvetlerini kıtadan çekmesi ihtimaline dair soruları alaycı bir şekilde geçiştirirdi. Fikir o kadar felaket senaryosu ve gerçekdışı görünüyordu ki tartışmaya değer bulunmazdı. Bugün ise Amerika tarafından yüzüstü bırakılmak artık bir planlama senaryosu.
Eğer Amerikan güçleri hızla geri çekilirse, Avrupa hazır olmayacak. Savunmasız bir Eski Dünya, pek de sempati beklememeli. Trump yönetimi yetkililerinin anlattığına göre, Avrupa hükümetleri güvenliklerini Amerika’ya havale ederken, kendi kaynaklarını cömert refah devletlerine harcadılar. Dolayısıyla, orduları Rusya ve diğer haydutları caydırmaya yetersizse, Avrupalılar suçluyu sadece kendilerinde aramalı. “Önce anavatanı savunacağız,” dedi Amerika’nın savaş bakanı Pete Hegseth, 5 Ekim’de Fox News’e. Amerika, dışarıda ulus inşası yerine sınırlarını savunacak, Çin’i caydıracak ve Avrupa’nın “daha fazla yük üstlenmesini” sağlayacak.
Elbette, çoğu Avrupa hükümeti savunmaya çok az harcama yaptı. Fakat Avrupa’nın sorunu sadece zayıflık değil. Birçok ülkenin yanlış türde ordusu var. Son on yıllarda hükümetler, Amerika’nın öncülük ettiği kampanyalarda uzak diyarlarda isyancılara karşı savaşacak hafif, seyyar birliklere veya BM ya da diğer çok uluslu bayraklar altında barışı koruma gücü olarak görev yapacak kuvvetlere yatırım yaptı. Bunlar siyasi kararlardı ve harcama öncelikleri üzerine basit “silah mı tereyağı mı” tartışmalarından daha karmaşık faktörler tarafından yönlendirildi.
11 Eylül saldırılarından sonra Amerika, NATO üyelerinden Irak ve Afganistan’da kendisiyle birlikte savaşacak seyyar kuvvetler talep etti; bu, NATO’nun alışıldık transatlantik görev alanının çok ötesindeydi. Eski bir Amerikalı yetkili, 2011’de Avrupalılara NATO’nun bir seçeneği olduğunu hatırladığını söylüyor: “Ya görev alanının dışına çıkacaktı, ya da işlevini yitirecekti.” Birkaç yıl önce Brüksel’de üst düzey bir yetkili, hiçbir Avrupa hükümetinin neden Afganistan’da olduğunu açıklayamayacağını, hepsinin sadece Amerika ile iyi ilişkiler uğruna orada bulunduğunu söylemişti.
Savunma artık bir seçim meselesi haline geliyor; İrlanda’da seçmenler 24 Ekim’de bir başkan seçecek. Başkanlık büyük ölçüde sembolik olsa da, çoğu İrlandalı ülkenin tarafsızlığını korumak istiyor, iki aday ise savaştan kaçınma konusunda farklı düşünüyor. Heyecan vermeyen, merkez sağ Fine Gael partisinden eski bir bakan olan Heather Humphreys, İrlanda’nın (acınacak derecede düşük) savunma bütçesini artırmayı destekliyor. Ayrıca, yurtdışına asker gönderilmesini hükümetin, parlamentonun alt kanadının ve BM Güvenlik Konseyi’nin onayına bağlayan “üçlü kilidi” reform etmeyi planlıyor. 1960’ta savaş yorgunu İrlanda’nın barış gücü gönderebilmesine imkân tanımak için çıkarılan bu yasa, daha sonra AB bir ordu kursa bile İrlanda’nın asker vermeye zorlanamayacağını netleştirmek için değiştirilmişti. Ancak BM’ye duyulan bu güven, büyük güç siyasetinde tökezledi; Rusya barışı koruma misyonlarını engelliyor, Amerika ise Lübnan’daki bir BM misyonunun yenilenmesini veto etmekle tehdit ediyor. Hükümet, İrlanda’nın asker göndermesinde BM’nin söz hakkını kaldıracak yeni bir yasa planlıyor.
Rakibi ise, anketlerde öne geçen, uzlaşmaz bir pasifizmi savunan sol eğilimli milletvekili Catherine Connolly. Connolly, Amerika’yı bir “emperyal güç” olarak niteledi ve Almanya’nın “askeri-sanayi kompleksi” üzerinden daha fazla silah satın alma planlarının kendisine 1930’ları hatırlattığını söyledi. Dublin’in banliyösündeki bir çay dükkânında seçim çalışması yaparken Connolly, tarafsızlık ve dış politikanın seçmenler için “listenin en üstünde” olduğunu bildirdi. İnsanların, İrlanda’nın ister Ukrayna’da ister Gazze’de “barış için sesini” duymak istediğini aktardı.
Connolly’nin bazı destekçileri, adaylarının silah üreticilerinin kâr hırsına dair karanlık uyarılarını yineliyor. Bazıları ise daha nüanslı bir bakış sunuyor. Bir emekli kadın, üçlü kilidin korunması gerektiğini belirterek, “Başka insanların savaşlarına sürüklenmek istemiyoruz,” diyor. Ancak Rus savaş gemilerinin kıyılarda dolaşmasının “çok korkutucu” olduğunu da ekliyor. Kocası da, “Savunmayı güçlendirmek için hiçbir şey yapılmadı. Bu gülünç,” diyerek katılıyor.
Washington’dan bakıldığında İrlanda tam bir beleşçi karikatürü. Planlanan artışlardan sonra bile GSYİH’sinin %1’inden azını savunmaya ayıracak. Buna karşılık, çoğu NATO üyesi savunmaya GSYİH’nin %3,5’ini ve daha geniş güvenlik önlemlerine %1,5’ini harcama sözü verdi. Kuzey yarımkürenin en önemli deniz altı kabloları İrlanda denizlerinden geçmesine rağmen, donanması 2023’ten beri aynı anda sadece iki operasyonel devriye gemisini hizmette tutabiliyor. Hava kuvvetlerinin savaş uçağı yok.
Avrupa için Dersler
Fakat karikatürün kaba hatları öğretici olabilir. Aşırı görünse de, İrlanda’nın savunma tartışması Avrupa’daki diğer tartışmalarla ortak noktalar taşıyor. İrlanda’nın tarafsızlığı, 1922’de Britanya sömürge yönetiminin sona ermesinden sonra yaşanan iç savaş dahil kanlı geçmişine bir tepkidir. Avrupa Birliği, yüzyıllar süren kan dökümünden sonra Avrupa devletlerinin anlaşmazlıkları silahla çözmelerini akla bile getirmeyecek şekilde tasarlanmış bir savaş sonrası projedir. Ne yazık ki bu 21. yüzyıl mucizesi olan bürokrasiyle barış düzeni, 19. yüzyıl zihniyetine sahip bir güç olan Rusya ile komşudur. Bu da, iki tarafsız AB üyesi Finlandiya ve İsveç’in Ukrayna işgalinden sonra NATO’ya katılmasını açıklar.
Avrupa’nın batı ucunda bariz dış tehditler olmadığı için İrlanda savunmayı ihmal edebildi. University College Dublin’de savaş çalışmaları öğretim üyesi Edward Burke’e göre, tarafsızlığını bir “kutsal değer”e dönüştürerek, kendisini diğer sömürgeden kurtulmuş ülkelere barış gücü gönderen iyi niyetli bir güç olarak sundu.
Bu bir tuzaktı. Yıllarca İrlanda halkına, çok küçük bir bütçeyle insani yardım sağlayan askerlerin de olabileceği söylendi. Bu da, İrlanda’nın merkezdeki koalisyonu için şimdi gerçek bir ulusal savunmanın ne kadara mal olabileceği üzerine bir tartışma başlatmayı zorlaştırıyor. İrlanda’nın hangi ülkeleri düşman gördüğünü, hangileriyle birlikte savaşacağını tanımlaması gerekiyor. Böyle olgun tartışmalar Avrupa’nın her yanında zor. Artık daha fazla ertelenemez. ■