BS Ekonomi Bağımsız Medyasını Destekleyin
Eğer abone iseniz giriş yapınız.
Ücretsiz tank diye bir şey yoktur
2015’te Britanya hükümeti yıllık bütçesini hazırlarken, hesaplar endişe verici bir şekilde ters gitti. Farklı bakanlıklarda yapılan kesintiler, savunma harcamalarının GSYİH’nin %2’sinin biraz altına inmesine yol açacaktı; bu oran, 1930’lardaki seviyeden beri ilk kez bu kadar düşüyordu. Öyle olmazdı tabii: Yalnızca bir yıl önce Britanya, NATO liderlerini ağırlamış; Rusya’nın Ukrayna’yı ilk kez işgal etmeye kalkışmasına tepki olarak, NATO müttefikleri resmen %2 hedefi üzerinde anlaşmıştı. Neyse ki politikacıların yüzünü kızartmamanın “ustaca” bir yolu bulundu. Önceki yıllarda savunma bütçesine dâhil edilmeyen birkaç milyar sterlinlik harcama, pek de göze batmayan bir yöntemle bu kaleme aktarıldı; buna kibarca “revize edilmiş muhasebe stratejisi” (ya da “kaleyi büyütme”) adı verildi. Tek bir “esnek” muhasebeci dokunuşuyla Britanya’nın savunma bütçesine artık savaş dulularının emekli maaşları, Savunma Bakanlığı personelinin emeklilik ödemeleri, bazı istihbarat giderleri ve uzak diyarlardaki BM barışı koruma misyonlarına katkılar da eklenmişti. Bu hamle, o çok önemli yüzdelik rakamı yeniden istenen eşiğin üzerine çıkarmaya yardımcı oldu.
Rusya’nın artan saldırganlığı ve Amerika’nın içine kapanma eğilimi gölgesinde %2 hedefi artık yeterli sayılmıyor. Haziran ayında NATO liderleri, 32 üyenin savunmaya GSYİH’nin çok daha üzerinde—tahminen %3,7 civarında—harcama yapmasını öngören bir hedef üzerinde uzlaşmak zorunda kalacak. Böyle bir farkı salt muhasebe oyunlarıyla kapatmak imkânsız. Ancak bu, bazı politikacıları Britanya’nın numarasının “hızlandırılmış” bir versiyonunu denemekten alıkoymadı. İspanya Başbakanı Pedro Sánchez, 13 Mart’ta bu konuda parlak bir fikir ortaya attı: NATO içindeki en düşük savunma harcaması oranına sahip (%1,28) İspanya’nın, aslında savunmaya daha fazla para ayırmasına gerek yoktu; yapılacak şey, “360 derece” bir güvenlik anlayışı benimsemekti. Ona göre, İspanya’yı gerçek anlamda tehdit eden şey Rus tanklarının Pireneler’den geçmesi değildi—bunu umursamaya gerek var mı ki? Akdeniz havzasında değişen iklimin yarattığı tehlikeler sebebiyle karbon salımının azaltılmasına dair çalışmalar da siber güvenlik ve terörle mücadele gibi savunma harcaması addedilmeliydi. Böylece GSYİH’nin fazladan birkaç puanı savunma harcaması olarak yeniden tanımlanıp NATO’nun belirleyeceği hedef kolayca tutturulabilirdi. ¡Dicho y hecho! (Söyle ve yap!)
İtalya’nın da kendi “savunma yıkama” (defence-washing) planları var; ekonomik rekabet gücüne ilişkin önlemlerin—ki zaten ne olduğu belirsiz bir kavram—savunma çabalarının parçası sayılabileceğini öne sürüyor. Ama neden bununla sınırlı kalalım ki? Biraz daha yaratıcılıkla, devlet harcamalarının çok daha geniş dilimleri bu genişletilmiş güvenlik bütçesine dahil edilebilir. Vatandaşın sağlığı bozuksa orduya katılması beklenemez, öyleyse kamu hastaneleri de savunma harcaması sayılmalı mı? Askerlerin okuma-yazma bilmesi ve kışlaya ulaşması lazım; o halde eğitim ve ulaşım bütçelerinin ordu kapsamına dahil edilmesi tamamen mantıklı(!). Liste uzadıkça uzayabilir.
NATO üyesi 23 ülkenin aynı zamanda AB üyesi olduğu göz önünde bulundurulursa, yaratıcı savunma muhasebesi eğilimi daha da artıyor. Çoğu AB ülkesinde vergi oranları zaten yüksek ve sosyal harcamalar adeta dokunulmaz durumda. Ulusal hükümetler, savunma bütçesini hızla artırmanın en kolay yolunu önce borçlanmak olarak görüyor. Özellikle güney ülkelerinde, ulusal borç stokunu büyütmek AB’nin mali kurallarına takılmaya neden olur. Normalde bu kurallar, yıllık bütçe açığının GSYİH’nin %3’ünü aşmasını engelliyor. Şimdiyse, söz konusu katı düzenlemeleri biraz gevşetmek ve ülkelere fazladan %1,5’lik bir bütçe açığı yaratabilme hakkı tanımak gibi fikirler konuşuluyor—tabii bu paranın savunmaya harcanması koşuluyla. “Savunma” kategorisine sığdırılabilecek her şey, muhtemelen İspanya Başbakanı Sánchez’i çok memnun edecek şekilde, bu kapsama sokulabilir.
Sánchez ve İtalya, yaratıcı düşünceden etkilenen tek aktörler değil. Avrupa’da, özellikle Paris ve Berlin’de, savunma sanayii şirketlerine devlet bankaları aracılığıyla kredi sağlamanın insansız hava araçları (İHA) ve mühimmat üretimini artıracağı fikrini benimseyenler var. Bu, politikacılara çekici geliyor: Yeni bir devlet bankası kurmak için biraz sermaye koyup, bunu “kaldıraç” ile büyük meblağlara dönüştürmek; basın bültenlerinde kulağa hoş geliyor. Ancak bu tür kredi olanakları sadece özel savunma üreticilerinin finansman ihtiyacını karşılamaya yardımcı olur. Son aşamada, o tanklar ve silahlar üretildiğinde, hükûmetlerin onları satın almak için yine gerçek nakit kaynağı bulması gerekecek. Ücretsiz tank diye bir şey yok.
Güneş Kremi De Savunma Harcaması Sayılır Mı?
Avrupalı diplomatlar, İspanya ve İtalya’nın bu yaklaşımını özel sohbetlerde epey eleştiriyor. Haklılar da. Askerî fonlar konusunda böyle yolu saptıran yöntemlere başvurmak, aslında krizin gereklerine cevap verememek anlamına geliyor. Kaldı ki bu, kendi kendini baltalama potansiyeline sahip. Londra’daki Uluslararası Stratejik Araştırmalar Enstitüsü’nden Fenella McGerty, “Eğer savunma harcaması diye sınıflandırılan kalemlere aslında pek de savunmayla ilgisi olmayan şeyleri doldurursanız, sonuçta ulaşmanız gereken hedefi çok daha yukarı taşırsınız.” diyor. Bir başka deyişle, %3,7’yi unutun; NATO hedefi belki %6’ya çıkabilir.
Daha kötüsü, Sánchez’in fikri, yanlış bir önermeye dayanıyor: NATO ülkelerinden Rusya’ya sınırı olanlar tank ve piyade desteği için para harcasınlar, daha uzaktaki ülkeler ise siber veya iklim vb. konularla ilgilensin—işte bu, tam da bir ittifak fikrine aykırı. Eskiden NATO’da görev yapmış, şimdi ise Finlandiya Uluslararası İlişkiler Enstitüsü’nde çalışan Edward Hunter Christie, “Bir hükûmet ‘Ben şunu yapıyorum ama bunu yapmıyorum’ diyemez; NATO bu şekilde çalışamaz.” diyor. Yükün paylaşımı, herkesin gerçek risk almasını gerektirir.
Evet, seçmenleri kamu hizmetlerini kısma veya daha yüksek vergiye razı etmek zor. Ama zaten siyasî liderlik bunun için var. Almanya, ordusunu finanse edebilmek adına kendi “borç freni” ilkesini askıya aldı ve bunu göstermek yolunda ilerliyor. Baltık ülkeleri, tütün de dahil her türlü vergiyi artırdı. (“Bir sigara yak, Ruslar’dan koru!”) Danimarka ise bir resmî tatili kaldırarak bütçeye ek kaynak yarattı. Çok daha fazlası gerekecek. Güney Avrupalılar da, NATO ve AB üyesi olarak bu zamana dek ne kadar büyük fayda sağladıklarını unutmamalı. Bir ittifakın işlemesi için dayanışma her iki yönde de akmalı. (Kaynak: The Economist)