BS Ekonomi Bağımsız Medyasını Destekleyin
Eğer abone iseniz giriş yapınız.
Herkes Avrupa’nın Amerika ve Çin’in gerisinde kaldığı konusunda hemfikir—ve herkes bir şeyler yapılması gerektiğini düşünüyor. Asıl sorun, ne yapılacağına karar vermek. Yaklaşık bir yıl önce AB’nin “başlıca devlet adamı” sayılan Mario Draghi cesur bir gündem ortaya koymuş, karar alıcıları iç ticaret engellerini azaltarak ortak pazarı genişletmeye ve sermaye piyasalarını birleştirmeye çağırmıştı. Ancak düşünce kuruluşu Avrupa Politika İnovasyon Konseyi’ne göre, önerilerin yalnızca %10’u hayata geçirilebildi. Draghi, 16 Eylül’de “Hükümetler anın ciddiyetini kavramış değil” diyerek uyardı.
Peki, hem Draghi hem de pasif Avrupalı siyasetçiler gözden kaçan bir noktayı atlıyor olabilir mi? Avrupalı ekonomistlerin yeni araştırmaları, fazla dikkat çekmeyen işgücü piyasası reformlarının çözüm olabileceğini gösteriyor. Bu alan bugüne kadar politika yapıcılarca büyük ölçüde göz ardı edildi ki bu anlaşılır bir durum. Zira Avrupa uzun yıllar işsizlikle mücadele etti; 2013’te oran neredeyse %12’ye çıkmıştı. Bugün ise %6’nın altına gerilemiş durumda. Bu, işe alım ve işten çıkarmayı kolaylaştıran politikalar, işsizlik maaşlarının cazibesini azaltan önlemler, artan talep ve yaşlanan işgücü sayesinde mümkün oldu. İşsizlik büyük ölçüde kontrol altına alındığına göre, siyasilerin yeni sorunu ekonomik büyümeyi ve yeniliği artırmak.
İşgücü piyasaları, çalışanları yeteneklerine uygun işlerle eşleştirdiğinde en verimli şekilde çalışır. Bu genellikle iş değiştirmeyi gerektirir. İş değiştirenler yeni beceriler öğrenir ve öğretir, fikirlerin yayılmasını sağlar. Daha üretken firmaların daha hızlı büyümesine ve ücretlerin yükselmesine yol açar. Ancak Avrupa “yerleşiklerin kıtası” olarak biliniyor. Her dört Avrupalıdan biri aynı işverende 20 yıldan uzun süredir çalışırken, Amerikalılarda bu oran sadece %10. New York Üniversitesi’nden Niklas Engbom’un detaylı İsveç verileriyle yaptığı çalışma, yaşlı işçilerin iş değiştirme olasılığının daha düşük olduğunu, dolayısıyla kıtanın yaşlandıkça sorunun büyüyeceğini gösteriyor.
Uzun süreli çalışma bir zamanlar anlamlıydı. Sarsıntılara kapalı bir ekonomide, işletmeler son derece nitelikli ve uzmanlaşmış işçilerin değerini bilir, eğitimlerine yatırım yapardı. Yüksek işten çıkarma maliyetleri, kıdeme dayalı yan haklar ve toplu sözleşmeler gibi işgücü piyasası uygulamaları Avrupa’ya özgüydü. Ancak bunlar, politika yapıcıların kurmaya çalıştığı ekonomiyle de, tarifeler ve giderek sertleşen Çin rekabeti çağında da uyuşmuyor. AB adına yatırım yapan Avrupa Yatırım Bankası, 2027’ye kadar inovasyona €70 milyar (83 milyar $) ayırmış durumda. Ayrıca AB hükümetleri artık teknolojik atılımları teşvik ederken devlet yardımı kurallarını esnetebiliyor.
Mevcut düzeni savunanlar ise şirket içi görev değişiklikleri ve yeniliğin bugünkü sorunlarla baş etmeye yeteceğini savunuyor. Eğer yapay zekâ, Amerika’da genç çalışanları eğitmeyi kârsız hale getirirse, Avrupa’daki uzun süreli iş ilişkileri bu yatırımı hâlâ anlamlı kılabilir. Ancak daha büyük risk tersinden gelebilir. HEC Paris’ten Antonin Bergeaud’nun dediği gibi, “Bir yol bağımlılığı var. Firmalar teknoloji türünü değiştirmeye çok isteksiz, bunun yerine artımlı iyileştirmelere odaklanıyor.” Yani işçiyi şirkete daha fazla bağlamak bu davranışı ödüllendiriyor.

Peki, politika yapıcılar işgücü piyasasında hareketliliği nasıl teşvik edebilir? Bir seçenek, emeklilik ve kıdem tazminatı gibi hakların taşınabilir olmasını ve çalışılan süreyle ilişkisiz hale getirilmesini sağlamak. Bir diğeri, sendikalarla işverenler arasındaki, ücretleri kıdeme göre belirleyen toplu sözleşmeleri çözmek. Üçüncü yol ise işsizlik maaşlarının yalnızca işten çıkarılanlara değil, kendi isteğiyle işten ayrılanlara da verilmesi. Ayrıca işten ayrılmayı teşvik etmek için, krizler dışında uygulanan “işçi koruma” teşviklerinin sınırlandırılması öneriliyor.
Daha uygulanabilir bir yol da olabilir. Princeton Üniversitesi’nden Simon Jäger ve çalışma arkadaşlarının Alman verileriyle yaptığı araştırmaya göre, iş değiştirerek %10 daha yüksek ücret kazanabilecek işçiler, yalnızca %1 zam bekliyor. Belki de bir kamuoyu kampanyası işe yarayabilir. Kaliforniya Üniversitesi’nden Benjamin Schoefer, “Çalışanlar için aktif işgücü politikaları olmalı” diyor.
Avrupa’daki düşük iş değiştirme oranı ve yenilikçi şirket eksikliği yalnızca işgücü piyasasıyla ilgili değil. Taşınma maliyetini artıran konut politikaları çalışanları daha az verimli bölgelerde hapsediyor. Yeni kurulan firmaların da sermaye piyasası finansmanına ihtiyacı var. Dolayısıyla Avrupa işgücü piyasasını daha dinamik kılacak pek çok yol mevcut. Avrupalı çalışanlar kıdeme bağlı haklarını kaybedebilir; ama karşılığında daha yüksek ücretler kazanabilirler.