- Ticarette yeniden canlanma: Türkiye’nin Suriye’ye ihracatı 2023’te 2 milyar dolara ulaştı; 2025’in ilk yedi ayında ise 1,9 milyar dolar oldu. Türk malları, Suriye pazarında yerel ürünlerden %30–40 daha ucuz hale geldi.
- Altyapı yatırımları ve enerji hamlesi: Türkiye, Katar ve ABD ortaklığıyla toplam 14 milyar dolarlık projeler devreye giriyor. Kilis–Halep doğalgaz hattı açıldı, elektrik ve Şam Havalimanı projeleri sırada.
- Jeopolitik vizyon: Ankara, Suriye’yi bağımlı bir aktör yerine Arap dünyasına köprü olarak konumlandırmak istiyor. Bu yaklaşım, mülteci dönüşleri ve bölgesel entegrasyonla destekleniyor.
Türkiye–Suriye ekonomik iş birliğinde yeni bir dönem mi başlıyor?
Ömer Özkizilcik ve Levent Kemal
Suriye iç savaşından önceki yıllarda Ankara ve Şam, eşi görülmemiş düzeyde siyasi ve ekonomik iş birliği geliştirmiş, bu sayede ticarette büyük bir artış yakalamıştı. Birleşmiş Milletler COMTRADE verilerine göre Türkiye’nin Suriye’ye ihracatı neredeyse 1,7 milyar dolara kadar çıkmıştı. Ancak 2011’de başlayan savaş bu kazanımları kısa sürede yok etti. Yine de Ankara zamanla ticari varlığını yeniden inşa etmeyi başardı ve Ekonomik Karmaşıklık Gözlemevi (OEC) verilerine göre 2023 yılında ihracat 2 milyar dolara ulaştı.
Beşar Esad rejiminin devrilmesinin ardından Ankara, ekonomik ilişkileri savaş öncesi seviyelerin de ötesine taşımak için fırsat görüyor. Türkiye açısından mesele yalnızca ticaret değil; ekonomik entegrasyonu kullanarak yeniden inşayı desteklemek, bölgesel iş birliğini teşvik etmek ve Suriyeli mültecilerin dönüşünü hızlandırmak. Ayrıca Suriye’nin, yük olmaktan çıkıp Arap dünyasına açılan bir köprüye dönüşmesi amaçlanıyor. Suriye Devlet Başkanı Ahmed el-Şara, Türkiye–Suriye–Ürdün ticaret ve tedarik güzergâhının stratejik önemini sıklıkla vurguluyor. Geçtiğimiz haftalarda Amman’da yapılan üçlü zirvede kararlaştırılan bu koridor, hem iç savaş hem de Irak’taki IŞİD tehdidi nedeniyle uzun süredir kesintiye uğramış olan kuzey–güney ticaret akışını yeniden canlandırabilir. Körfez’den limanlara gelen malların bu rotadan geçmesiyle, Suriye yeniden canlı bir ticaret merkezi rolü üstlenme potansiyeline sahip.
Türkiye’nin Suriye’deki ekonomik gerekçesi
2010’da Türkiye, Suriye ile güçlü siyasi ve ekonomik ilişkilere sahipti. Vize serbestisi anlaşması sayesinde iki ülke vatandaşları yalnızca kimlik kartıyla sınırı geçebiliyordu. Ancak savaşın başlamasıyla ihracat çöktü. OEC verilerinin de gösterdiği gibi, Ankara zamanla ticareti yeniden canlandırdı; bu ticaret özellikle Türkiye’nin himayesindeki muhalif bölgelerle yoğunlaştı.
Bugün ise Türkiye’nin yatırım ve yeni ekonomik anlaşmalar için önemli fırsatları bulunuyor. Türk inşaat şirketleri, küresel ölçekte yalnızca Çinli firmalarla rekabet edebilecek güçte ve yeniden inşa sürecinde büyük pay elde etmeye hazır. Fakat Şam’ın büyük projeleri finanse edecek sermayesi yok; Türkiye’nin de iç ekonomik sıkıntılar nedeniyle kredi sağlama kapasitesi sınırlı. Bu nedenle Ankara, Arap ve Avrupalı ortaklarla iş birliğini artırmaya çalışıyor. Nitekim Türkiye ve bölgedeki Arap ortakları, Suriye’de altyapı projeleri için toplam 14 milyar dolar taahhüt etti. Bu modelde finansmanı Arap ve Avrupalı ülkeler sağlarken, Türkiye uzmanlık ve operasyonel kapasiteyi üstleniyor.
Bu yaklaşım, Ankara’nın Suriye’ye dair daha geniş jeopolitik vizyonuyla da örtüşüyor. Türkiye, Şam’ı bağımlı bir vekil haline getirmek istemiyor; tersine bağımsız bir aktör olarak Arap dünyasına köprü olmasını hedefliyor. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, “Suriye bağımsız bir ülkedir. Artık yeni bir Suriye ile karşı karşıyayız. Bu Suriye’nin kendi savunma, dış politika ve bölgesel ilişkilerini tasarlamasına izin vermek gerekir” diyerek bu vizyonu özetledi. Ankara’nın amacı yükleri tek başına taşımak değil; Suriye’yi çatışma alanından iş birliği alanına dönüştürmek.
Türkiye ayrıca, ekonomik yatırımı Suriye’nin geçiş sürecini istikrara kavuşturacak ve mülteci dönüşlerini hızlandıracak güçlü bir araç olarak görüyor. 8 Aralık’tan bu yana neredeyse yarım milyon Suriyeli Türkiye’den geri dönmüş durumda. Ankara’ya göre yeniden inşa ile ekonomik istikrar, kalıcı dönüşün en önemli şartı.
Türkiye’nin Suriye’deki ekonomik ayak izi
ABD ve AB’nin 2025 Mayıs ayında Suriye’ye yönelik yaptırımları kaldırmasının ardından, Türkiye kısa sürede ekonomik etkisini genişletti. İkili ticarette, stratejik yeniden inşa projelerinde ve Katar ile ABD ortaklıklarında büyük ölçekli girişimler öne çıkıyor.
2025’in ilk yedi ayında Türkiye–Suriye ikili ticareti 1,9 milyar dolara ulaşırken, bu rakam 2024’ün tamamında 2,6 milyar dolardı. Türkiye’nin ihracatı yıllık bazda %54 artışla 2,2 milyar dolara çıkarken, Suriye’nin ithalatı 437 milyon dolarda kaldı. Başlıca ihracat kalemleri arasında makine, çimento ve tüketim malları yer aldı. Özellikle makine ihracatı %244 artış kaydetti. Türk malları, yerel ürünlerden %30–40 daha ucuz olduğu için Suriye pazarında baskın hale geldi.
Türkiye ve Arap ortakları, enerji ve ulaşım sektörlerine odaklanarak toplam 14 milyar dolarlık altyapı yatırımı planladı. 2025 Ağustos’unda Kilis–Halep doğalgaz hattı devreye girdi ve Azerbaycan gazı Suriye’ye akmaya başladı. Türkiye, 2026’ya kadar 900 MW elektrik sağlamayı da taahhüt etti. Katar öncülüğündeki bir grup, Türk şirketleriyle birlikte 4 milyar dolarlık yatırım anlaşması imzalayarak Şam Uluslararası Havalimanı’nın yeniden inşasına başladı.
Ağustos 2025’te Türkiye–Suriye Ortak Ekonomi ve Ticaret Komitesi (JETCO) kuruldu. Yatırım, yönetişim ve idari iş birliğine dair çeşitli mutabakat zaptı imzalandı. Ayrıca Kapsamlı Ekonomik Ortaklık Anlaşması (CEPA) görüşmeleri başladı. Kalyon, Cengiz ve TAV gibi Türk firmaları 400 milyar dolarlık Suriye yeniden inşa pazarına agresif biçimde girmeye çalışıyor. DenizBank operasyonlarını genişletmeyi planlarken, Sun Express havacılık fırsatlarını kovalıyor. Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu (DEİK) Türkiye–Suriye İş Konseyi Başkanı İbrahim Fuat Özçörekçi, orta vadede ticaret hacmini 10 milyar dolara çıkarmayı hedeflediklerini açıkladı.
Türkiye’nin Katar ve ABD ile ortaklıkları
Türkiye ile Katar arasındaki ittifak, Suriye’nin yeniden inşasında kritik rol oynuyor. Ağustos başında yürürlüğe giren serbest ticaret anlaşması, iki ülke arasındaki iş birliğini daha da ileri taşıdı. Türk–Katarlı konsorsiyum, bölgedeki Arap ortaklarıyla birlikte 14 milyar dolarlık şehirleşme projeleri ve 200 bin kişilik istihdam yaratacak fon taahhüt etti. Konsorsiyum ayrıca enerji, gayrimenkul ve altyapı projelerine odaklanıyor. Ağustos 2025’te imzalanan 4 milyar dolarlık Şam Havalimanı anlaşması bunun en somut örneği.
Küçük ve bölgesel Katarlı firmalar da Türkiye’nin güneyinde lojistik üsler kurarak özellikle Halep ve çevresinde ticari faaliyetlerini artırıyor.
ABD ile iş birliği ise daha çok enerji ve güvenlik alanlarında öne çıkıyor. Doğrudan ekonomik iş birliği henüz sınırlı olsa da ABD teknik uzmanlık ve siyasi destek sağlıyor. Mayıs 2025’te Katar’ın UCC Holding’i, ABD merkezli Power International ve Türk firmaları Kalyon ile Cengiz arasında 7 milyar dolarlık enerji anlaşması imzalandı. Bu anlaşma dört doğalgaz çevrim santralini (toplam 4000 MW) ve 1000 MW’lık bir güneş enerjisi projesini kapsıyor. Böylece Suriye’nin elektrik ihtiyacının yarısından fazlası karşılanabilecek.
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın 2025 Nisan’ında Antalya Diplomasi Forumu’nda söylediği gibi, Türkiye “kazan–kazan anlayışı ve bölgesel sahiplenme ilkesi” üzerinden barış ve istikrar yaratmayı amaçlıyor. Bu vizyon, ABD’nin bölgesel ortaklara daha fazla sorumluluk yükleme politikasına uyum sağlıyor. Suudi Arabistan ve BAE henüz Türkiye ile ortak ekonomik projelere girmese de, Şam’da yatırımlarını artırıyor ve Ankara’nın hedefleriyle örtüşen amaçlar güdüyor.
Sonuç olarak, Türkiye ile Körfez ülkelerinin Suriye’deki ekonomik stratejilerinin yakınlaşması, Washington için de bir fırsat oluşturuyor. Bölgesel aktörleri ortak hedefler etrafında birleştiriyor ve ABD’nin yükünü hafifletiyor. Bu nedenle Trump yönetiminin, Suriye’deki bölgesel angajmanı desteklemesi kritik önem taşıyor.