BS Ekonomi Bağımsız Medyasını Destekleyin
Eğer abone iseniz giriş yapınız.
Donald Trump, Coca-Cola’dan Jack Daniel’s’a kadar birçok ürüne zarar veriyor
On yıllar boyunca Amerika’nın yumuşak gücü, şirketlerinin yurtdışına açılmasında itici bir güç oldu. Berlin Duvarı’nın yıkılmasının ardından Coca-Cola, logosuyla süslenmiş kamyonları Doğu Berlin’e göndererek kalabalıklara bedava içecek dağıttı. Kısa sürede satışlar patladı; eski komünist ülkelerin tüketicileri Amerikan kapitalizminin şekerli simgesini coşkuyla tüketmeye başladı.
Ancak Amerikalı olmayı yurtdışında pazarlamak artık daha da zorlaşıyor. Geçtiğimiz ay, Coca-Cola’yı Danimarka’da şişeleyen Danimarkalı bira üreticisi Carlsberg, tüketicilerin gazlı içeceği boykot ettiğini ve onun yerine yerli alternatiflerden Jolly Cola’yı tercih ettiğini belirtti. Coca-Cola, bunun için Donald Trump’a teşekkür edebilir. Çünkü Trump’ın toprak genişlemesi söylemleri ve kaotik ticaret savaşı, yalnızca Danimarkalıları değil dünya genelinde birçok tüketiciyi kızdırmış durumda. Peki Amerika A.Ş.’nin patronları bu yeni imaj sorunu karşısında ne kadar endişelenmeli?
Trump’ın Amerika’nın yurtdışındaki itibarını zedelediği ortada. Geçtiğimiz ay Danimarkalı sivil toplum kuruluşu Alliance of Democracies için araştırma şirketi Nira Data tarafından 100 ülkede 100.000’den fazla kişiyle yapılan bir ankette, Amerika’ya olumsuz bakanların oranı, olumlu bakanlardan beş puan fazlaydı. Bu fark önceki yıllara kıyasla keskin bir kötüleşmeyi temsil ediyor ve Amerika’yı küresel itibar açısından Çin’in gerisine düşürüyor (bakınız grafik).

Avrupa’nın diğer yerlerinde de tüketicilerin Amerikan markalarına karşı soğuması gözle görülür halde. Elon Musk’ın elektrikli otomobil şirketi Tesla belki de en çarpıcı örnek: Şirketin Avrupa’daki yeni araç tescilleri yılın ilk çeyreğinde geçen yılın aynı dönemine kıyasla %40’tan fazla düştü. Ancak risk altındaki tek Amerikan şirketi Tesla değil. Avrupa Merkez Bankası’nın Mart ayında yaptığı bir ankette, katılımcılara, Amerika’nın tüm ithalata genel bir tarife uyguladığı ve AB’nin buna aynı şekilde karşılık verdiği varsayımsal bir senaryoda, Amerikan mallarından vazgeçme ihtimallerini 100 puanlık bir ölçekte değerlendirmeleri istendi.
100 puan, tamamen vazgeçme isteğini temsil ediyordu. Avrupa’daki katılımcıların verdiği medyan puan 80 oldu. Daha da dikkat çekici olan, bu kararda ana etkenin fiyat değil, kişisel tercih olarak belirtilmesiydi.
Tüm bunlar, yıllık 8 trilyon doların üzerinde yurtdışı satış yapan Amerikan şirketlerini endişelendirecektir. Elbette bu kötüleşen küresel imajdan tüm şirketler eşit şekilde etkilenmeyecek. Anket şirketi Morning Consult’un analizine göre, tüketicilerin Amerika algısıyla ülkenin markaları hakkındaki görüşleri arasındaki ilişki en güçlü şekilde teknoloji firmalarında, otomobil üreticilerinde ve gıda–içecek şirketlerinde görülüyor. En zayıf ilişki ise konaklama, lojistik ve sağlık sektöründe. Başka bir deyişle, tüketiciler Cheetos’a tepki olarak kolayca vazgeçebilir ama Pfizer’dan bir kanser tedavisinden o kadar kolay vazgeçemez. Ayrıca, Google veya Instagram gibi hizmetlerin alternatifsizliği, bu platformlardan kopmayı zorlaştırabilir. Yine de birçok Amerikan şirketi için artık uyruklarının bir avantaj değil, tam tersine bir yük haline gelmiş olabileceği gerçeğiyle yüzleşme zamanı gelmiş olabilir.
Kaynak: The Economist