Donald Trump’ın Amerika’sında işler çok hızlı değişiyor. İran’a yönelik saldırıdan önce kamuoyu, büyük çoğunlukla bu ülkeye saldırılmasına karşıydı. Geçen hafta The Economist için YouGov tarafından yapılan anket, Amerikalı yetişkinlerin %60’ının askeri müdahaleye karşı olduğunu, yalnızca %16’sının ise desteklediğini gösterdi. Bu durum büyük ölçüde, pek az Amerikalının bedelini haklı bulduğu Irak ve Afganistan savaşlarının bıraktığı kötü anılardan kaynaklanıyor. Ancak saldırı sonrası kamuoyu, tanıdık parti çizgilerine göre kutuplaşmaya başladı — Cumhuriyetçiler bayrak etrafında toplanırken, Demokratlara karşı pozisyon aldı. YouGov’un bizim için yaptığı anket, bu sürecin zaten başladığını gösteriyor.

Bu, Trump’ın başkomutanlığı döneminde Amerika’nın gerçekleştirdiği en ciddi askeri güç kullanımıydı. İlk döneminde Trump, sınırlı saldırılar düzenledi; en çok ses getireni, İranlı General Kasım Süleymani’nin Bağdat’ta insansız hava aracıyla öldürülmesiydi. Ancak Suriye’nin kuzeyinden Amerikan askerlerini çekti ve Taliban’la imzalanan anlaşma çerçevesinde Afganistan’dan da çıkmayı taahhüt etti. Bu görece temkinli tutum, Cumhuriyetçi Parti’de neocon’ların yerini alan MAGA kanadının etkisini yansıtıyor. Trump son seçim kampanyasında, “Ülkemiz, muhafızlarımızı uzak ülkelerin sınırlarını korumaya gönderen radikal bir siyasi sınıf tarafından yok ediliyor” demişti. Bunun yerine “sonsuz savaşlar” değil, “dünya barışını” getirme sözü vermişti.
Bu nedenle MAGA sağının önde gelen isimleri, Trump’a duydukları kişisel bağlılık ile dış dünyadan uzak durma istekleri arasında kalmış görünüyor. Muhafazakâr yorumcu Tucker Carlson, aylardır İran’a saldırıya karşı sert uyarılarda bulunuyordu. Trump’ın eski başdanışmanı Steve Bannon da, sürekli savaşlara karşı temkinliydi ama “bu işe dahil olacağız” diyerek destek verdi. Kongredeki Cumhuriyetçiler içinde ise iki dış politika kanadı ortaya çıktı: Hem Ukrayna’ya silah gönderilmesini hem de İran’a saldırıyı destekleyen eski şahinler ve her ikisine de karşı çıkan yeni yükselen kanat. Trump, bu iki tarafı da kaybetmeden karar vermeye çalışıyor. Meclis’te Trump’a en yakın isimlerden biri olan Marjorie Taylor Greene, cumartesi akşamı şöyle yazdı: “Amerika her seferinde büyüklüğün eşiğine gelirken başka bir dış savaşa giriyoruz. İsrail nükleer silahlı bir ülke. Bu bizim savaşımız değil.” Ama bu onun son itirazı olabilir.
Dış müdahalelere şüpheyle yaklaşan Trump destekçileri, nihayetinde kararını mantıklı bulacaktır. Başkan Yardımcısı J.D. Vance’ın geçen hafta yaptığı paylaşım bu düşünceyi yansıtıyor: “Son 25 yılın saçma dış politikalarının ardından insanların endişelenmesi normal. Ama bence başkan bu konuda güveni hak etti.”
Yine de daha fazla tırmanma, başkanın desteğini zorlayabilir. Amerikalılar, askeri kayıplara karşı hassas; çünkü buna alışkın değiller. Trump’ın ilk döneminde çatışmalarda 65 asker hayatını kaybetti; Biden döneminde ise bu sayı 20’nin altındaydı. Ancak 2021’de Kabil havalimanındaki intihar saldırısında 13 Amerikan askerinin ölmesi, Biden’ın onay oranına büyük darbe vurmuş ve bu toparlanamamıştı. İran şu anki zayıflığı nedeniyle doğrudan Amerikan askerlerine saldırmaktan kaçınabilir; ancak rejim kendini varoluşsal bir tehdit altında hissederse, temkinli davranmayabilir. Geçmişte Orta Doğu’daki çatışmalarda, Amerikan başkanları petrol fiyatlarındaki riskten endişe ederdi. İran Hürmüz Boğazı’ndaki deniz taşımacılığına saldırırsa fiyatlar yine yükselebilir. Ancak artık Amerika, fosil yakıtlarda net ihracatçı konumunda.
Demokratlar, sadece saldırıları değil, Trump’ın hukuki gerekçelerini de eleştiriyor. Anayasa, savaş ilan etme yetkisini Kongre’ye veriyor. Başkan başkomutan olsa da, güç kullanımı için Kongre’nin onayını gerektiren savaş yetkisi yasası geçerli. Önceki başkanlar, küresel terörle mücadele için verilen yetkileri geniş yorumlayarak bunu aşmıştı. Ancak bunların İran’a yapılan saldırıyı ne kadar meşrulaştırdığı belirsiz. Trump, İran’ın Amerika’ya ya da Amerikan personeline yönelik yakın bir saldırısını önlemek için harekete geçtiğini de iddia edebilir. Fakat bu da pek olası görünmüyor. Başkan gizli istihbarata sahip olsa da, saldırının esas gerekçesi, İsrail’in İran hava savunmasını çökertmesiyle Amerika’nın nükleer tesislere kolay bir saldırı fırsatı bulması gibi görünüyor.
Kongre, ortak kararlarla başkana Kongre onayı olmadan hareket etmemesi yönünde baskı yapabilir. Bu tür kararlar Temsilciler Meclisi ve Senato’da şimdiden gündeme geldi. Ancak geçmeleri pek olası değil. Geçseler bile Trump bu kararı veto edecektir. Vetonun üçte iki çoğunlukla aşılması ise neredeyse imkânsız. 1973 tarihli Savaş Yetkileri Yasası, başkanın askeri operasyonu 48 saat içinde Kongre’ye bildirmesini ve Kongre onayı olmadan 60 günden fazla sürmemesini şart koşuyor. Eğer Amerikan müdahalesi burada biterse, bu sınırlamalar geçersiz olur ve siyaset yeni konulara geçer.
Ancak Amerikan müdahalesi burada bitmeyebilir. İran geri adım atmazsa Trump, “gelecekteki saldırılar çok daha büyük ve daha kolay olacak” diye uyardı. Askeri tırmanmanın merdivenini İsrail kurdu. İran’ın ulaşılması zor hedeflerini vurmak için Trump’ın devreye girmesini sağladı. Amerikan güçleri bu adımı attıktan sonra İsrail operasyonlarını durduracak mı, yoksa hedefini rejim değişikliğine mi çevirecek? Ve Trump’ı bir kez İran’ı bombalamaya ikna eden İsrail, bunu tekrar yapabilir mi? ■