BS Ekonomi Bağımsız Medyasını Destekleyin
Eğer abone iseniz giriş yapınız.
Amerikan yatırım bankası olmak için harika bir zaman gibi görünebilir. Ülkedeki kreditörler son bir yılda hissedarlara yüzde 27 kazanç sağladı; bu oran teknoloji sektörü dışındaki diğer hisselerin yüzde 10’luk performansını açık ara geride bırakıyor. Bankalar güçlü faiz gelirleri, yoğun işlem hacmi ve birleşme-satın alma faaliyetlerindeki artış sayesinde yükseldi. Yakında daha az bürokrasiyle de karşılaşacaklar. Bu açıdan bakıldığında koşullar daha iyi olamazdı.
Ancak biraz dikkatli bakıldığında tablo o kadar da parlak görünmüyor. KBW banka endeksinin fiyat-kazanç oranı 14,5 seviyesinde. Son 20 yılda bu seviyenin üstüne sadece 2007-09 küresel finansal krizi ve covid-19 pandemisi sırasında çıkılmıştı; her iki dönemde de bankaların kârları çökmüştü. Gümrük tarifelerine ilişkin belirsizlik hâlâ yüksek ve etkilerini değerlendirmek her zamankinden zor çünkü federal hükümetin kapanması nedeniyle ekonomik veri açıklamaları durdu. Aşırı borçlu iki özel şirket olan Tricolor ve First Brands’in yakın zamanda iflas etmesi, Amerika’daki zayıf kurumsal borçluların sağlığı ve kreditörlerin riskleri konusunda kaygıları artırdı.
Bu “bardağın dolu tarafı – boş tarafı” dinamiği, bankaların üçüncü çeyrek bilançolarını açıkladığı bu hafta belirginleşti. JPMorgan Chase, Goldman Sachs, Wells Fargo ve Citigroup’un 14 Ekim’de açıkladığı sonuçlar analist beklentilerini fazlasıyla aştı. Ertesi gün bilanço açıklayan Bank of America ve Morgan Stanley de aynı şekilde güçlü sonuçlar elde etti. Her iki bankanın hisseleri açılışta sırasıyla yüzde 4 ve yüzde 7 yükseldi.
Ancak yükseliş her yerde görülmedi. Goldman Sachs’ın hisseleri 14 Ekim’de yaklaşık yüzde 2 geriledi. Bankanın çeyrek dönemlik kârı yıllık bazda yüzde 37 artarak 4,1 milyar dolara yükseldi; bu rakam 3,6 milyar dolarlık piyasa beklentisinin üstündeydi. Ancak hisse senedi işlem gelirleri tahminlerin yaklaşık 200 milyon dolar altında kaldı. Banka bu yıl çoğu rakibinden daha iyi bir performans göstermiş olsa da, beklentiler o kadar yükseldi ki, yatırımcılar sadece olağanüstü sonuçlarla tatmin oluyor.
JPMorgan ve Goldman’ın patronları Jamie Dimon ve David Solomon, piyasaların aşırı ısındığı uyarısında bulundu. Solomon, “yatırımcı coşkusu dikkat çekici düzeyde” dedi. Dimon daha da ileri giderek Tricolor ve First Brands’in çöküşünün daha kötüsünün habercisi olabileceğini söyledi. “Bir hamamböceği gördüğünüzde, muhtemelen daha fazlası vardır” diye uyardı. Tricolor iflasından kaynaklanan 170 milyon dolarlık zarar için “bu bizim en parlak anımız değildi” dedi. Bankanın hisseleri yüzde 2 gerilerken kredi zarar karşılıkları yüzde 9 artırılarak 3,4 milyar dolara çıkarıldı.
Amerikan kredi piyasalarının en karanlık köşelerine dair endişeler son bir ayda büyüdü. Özel kredilere yatırım yapan şirketlerin performansını izleyen S&P şirket gelişim endeksi bu yıl yüzde 14 düştü. Bu seviye, Başkan Donald Trump’ın sert tarifeleri açıkladığı nisan ayında piyasaların sarsıldığı dönemin bile altında. Kredi derecelendirme kuruluşu Moody’s, bu yatırımcılar için “altın çağın bittiğini” söylüyor. Artan ekonomik belirsizlik ve düşük kredi spreadleri, yeni iflaslar olmasa bile güçlü getiriler elde etmeyi zorlaştıracak.
Amerikan kredi piyasasının riskli kesimlerindeki tehditler bankacılık sistemine de sıçrayabilir. Son yıllarda bankaların banka dışı finans kuruluşlarına (Tricolor gibi uzman kreditörler ile özel kredi şirketleri dahil) verdikleri krediler hızla arttı. IMF’nin araştırmasına göre sektördeki varlıkların yarısından fazlasını temsil eden bankaların bu tür kredi kuruluşlarına olan riski, beklenmedik zararlar karşısındaki sermaye tamponlarını aşmış durumda.
Büyük bankaların hâlâ umutlu olmasını sağlayacak bazı etkenler var. Özel piyasalardaki sarsıntılar dinerse, tarifeler ekonomiyi çökertmezse ve yapay zekâ patlaması balonlaşmadan devam ederse ki bunlar büyük varsayımlar, bankalar Trump yönetiminin başlatacağı deregülasyon dalgasından büyük fayda sağlayabilir. Banka yöneticileri, önümüzdeki yıllarda değişmesi beklenen çeşitli kurallar sayesinde sermaye gerekliliklerinin gevşetilmesi ihtimalinden heyecan duyuyor. Böyle bir değişim gerçekleşirse, analistler bunun 200 milyar doların üzerinde ek sermaye serbest bırakabileceğini düşünüyor. Yani Amerika’nın en büyük bankaları, yıllardır peşinden koştukları ödüle nihayet kavuşabilir. Güzel olurdu, ancak bir sorun var: Hissedarlar kusursuzluk bekliyor.






