BS Ekonomi Bağımsız Medyasını Destekleyin
Eğer abone iseniz giriş yapınız.
Afrika’nın Borcu aşırı yüksek değil; aşırı pahalı.
G7’nin yüksek gelirli ülkeleriyle kıyaslandığında Afrika ülkelerinin borç/GSYH oranları çok daha düşük—ortalama %67, G7’de ise %126. Ancak Afrika ülkeleri, gelirlerine kıyasla faiz maliyetlerinde dört ila beş kat daha fazla yükle karşılaşıyor. Bunun sonucu olarak Afrika hükümetleri, tüm gelirlerinin ortalama %18’ini sadece faiz ödemelerine ayırıyor. Bazı ülkelerde ise her dört vergi dolarından biri bu şekilde gidiyor.
Şöyle düşünün: Ailenizin gelirinin dörtte biri doğrudan alacaklılara sadece faizi ödemek için gidiyor, borcun anaparası hiç azalmıyor. Geriye kıyafet almak ya da ev onarımı gibi önemli harcamalar için ne kalır? Ülkeler için de durum aynı: Faiz maliyetleri düşseydi, bu kaynaklar okullara, hastanelere, limanlara, temiz enerjiye, dijital altyapıya ve tarımın modernleşmesine yatırılabilirdi.
Küresel finans sistemi—bankalar, yatırımcılar ve kredi derecelendirme kuruluşları üzerinden işleyen yapı—Afrika ülkelerini “olumsuz risk algısı döngüsüne” hapsediyor. Bu aktörler, Afrika ülkelerini yüksek riskli olarak değerlendiriyor. Bu da yüksek faiz oranlarına yol açıyor. Yüksek faizler ise hükümetlerin eğitim, beceri ve ekonomik gelişime yatırım yapma kabiliyetini kısıtlıyor. Aynı anda, yerel işletmeler yüksek borçlanma maliyetleriyle boğuşuyor, bu da onların yatırım yapmasını ve rekabet gücünü zayıflatıyor.
Sonuç olarak zayıf ekonomiler, daha az iş, daha düşük büyüme ortaya çıkıyor—ki bu da vergi gelirlerini azaltarak hükümetlerin temerrüde düşme olasılığını artırıyor. Böylece ilk baştaki “yüksek risk” algısı daha da pekişiyor, döngü devam ediyor.
Bu sürdürülemez. Afrika’nın yeni bir borç anlaşmasına ihtiyacı var—hemen. Kıta genelinde hükümetler ekonomileri dönüştürmek için çabalıyor: vergi sistemlerini dijitalleştiriyor, eğitime yatırım yapıyor, kamu alımlarını reform ediyor ve mali kurumlarını modernize ederek daha sürdürülebilir büyüme hedefliyorlar. Ancak bu çabalar, vizyon veya disiplin eksikliğinden değil; adaletsiz bir finans sisteminin boğucu etkisinden dolayı engelleniyor.
Afrika hükümetleri bir “kurtarma paketi” istemiyor. Verimsizliklerin göz ardı edilmesini de talep etmiyorlar. Onların istedikleri, reformları ödüllendiren, sağlam yönetişimi destekleyen ve adil faiz oranlarıyla sermayeye erişimi garanti eden bir sistem. Biz tam da böyle bir sistem çağrısında bulunuyoruz.
Uluslararası toplumun, Tony Blair Küresel Değişim Enstitüsü tarafından tasarlanan modele benzer şekilde, 100 milyar dolarlık yeni bir borç-takas, garanti ve yeniden finansman mekanizması oluşturmak için iş birliği yapmasını öneriyoruz. Bu mekanizma, Afrika ülkelerinin yüksek faizli borçlarını daha düşük maliyetli finansmanla değiştirmelerini sağlayacak, faiz maliyetlerini ciddi şekilde azaltacak ve doğrudan kamu mali yönetimindeki iyileştirmelere bağlayacak.
Bu cesur ama pragmatik bir plan. Hem belirtileri hem de kök nedenleri ele alıyor. Afrika hükümetlerinin bütçe sistemlerini ve borç yönetimini iyileştirme, şeffaflığı artırma ve kurumları güçlendirme yönünde kayda değer ilerlemeler sağladığını kabul ediyor. Önerilen mekanizma kapsamında ülkeler, yönetişimde ilerleme kaydettikçe daha düşük maliyetli krediye erişebilecekler. Bu süreç, IMF ve Dünya Bankası tarafından desteklenen ve gelişmekte olan ülkelerde ekonomik yönetim yaklaşımlarını uyumlu hale getiren Kamu Harcamaları ve Mali Sorumluluk (PEFA) çerçevesi gibi uluslararası kabul görmüş göstergelerle yönlendirilecek.
Garantör ülkeler için maliyet minimum düzeyde olacak: nakit katkı değil, sadece küresel borç-takas mekanizmasını destekleyen garantiler. Bu mekanizma, güçlü kredi notlarını kullanarak düşük maliyetle borçlanacak ve belirlenen reform kriterlerini yerine getiren Afrika hükümetlerine bu fonları aktaracak. Yani garantörler, düşük sermaye maliyetlerini reform yapmış ülkelere ödünç vermiş olacak.
Afrika ülkeleri için bu dönüştürücü olabilir: ülke başına 2 milyar dolara kadar yeniden finansman yaratabilir ve yıllık milyonlarca dolar faiz tasarrufu sağlayarak bu kaynakları ulusal kalkınma önceliklerine yönlendirebilir. Özel sektör de fayda görecektir; çünkü kredi notlarının ve yönetişimin iyileşmesi, faiz oranlarını ekonomi genelinde düşürecektir.
Açıkça ifade edelim: Bu kalkınma yardımlarının yerine geçmez. Bu, küresel finansın merkezindeki bir adaletsizliği düzeltmeye yönelik yapısal bir müdahaledir—Afrika’nın kendi şartlarında büyüyebilmesi için oyun sahasını eşitleme çabasıdır.
Dünya Bankası’nı, Afrika Kalkınma Bankası’nı ve ikili ortakları bu aracı kurmak ve pilot uygulamasını başlatmak için bizimle çalışmaya davet ediyoruz. G20 toplantılarına katılan ülkeleri bunu desteklemeye ve tasarımına katkı sağlamaya çağırıyoruz. Yatırımcıları ve derecelendirme kuruluşlarını ise Afrika’yı geride tutan olumsuz algı döngüsünü kırmak için bizimle olmaya çağırıyoruz.
Kalkınma finansmanının geleceği, karşılıklı hesap verebilirlik ve ortak refah üzerine inşa edilmelidir. “Afrika İçin Yeni Borç Anlaşması” olarak adlandırılan teklifimiz, reform temelli, sonuç odaklı, uygulanabilir ve ölçeklenebilir bir yol sunuyor. Dünya, bunu benimsemekte vakit kaybetmemelidir.