Stephen Miran’dan “Bağımsızlık” Vurgusu ve “Hudson Konuşması”
ABD’de Fed Yönetim Kurulu üyeliğine aday gösterilen Stephen Miran, Kongre’de yaptığı konuşmada merkez bankasının bağımsızlığına dikkat çekti. Miran, “Fed’in bağımsızlığı ekonomi için son derece önemlidir” diyerek, göreve atanması halinde siyasi baskılardan uzak duracağını belirtti.
Öne Çıkan Mesajlar
- Bağımsızlık: “Fed görevine atanırsam bağımsız hareket edeceğim.”
- Toplumsal hizmet: “Fed bağımsızlığını koruyarak ABD halkına en büyük hizmeti vermek istiyor.”
- Fiyat istikrarı: “Merkez Bankası’nın yapabileceği en önemli hamle hiper enflasyonun önüne geçmek ve fiyat istikrarını sağlamaktır.”
Beyaz Saray Görevi Tartışma Yarattı
Miran’ın söylemleri bağımsızlık vurgusu üzerine kurulu olsa da, halen Beyaz Saray’da üst düzey bir danışman olarak görevini sürdürüyor. Bu durum, “Başkan’ın altında çalışan bir ismin Fed’de bağımsız kalıp kalamayacağı” sorusunu gündeme taşıdı. Fed üyeliği, yasalar gereği bağımsız karar alma sorumluluğunu gerektirirken, Miran’ın yürütme organındaki pozisyonu piyasalarda dikkatle izleniyor.
Ayrıca tabloyu daha doğru değerlendirmek, Trump’ın bakış açısını da kavramak açısından Miran’ın 7 Nisan 2025 tarihli önemli bir konuşmasını haberimize ekledik
CEA Başkanı Steve Miran’ın Hudson Enstitüsü Konuşması
Bugün sizlere, ekonomistlerin “küresel kamu malları” olarak tanımladığı bazı unsurları, ABD’nin tüm dünya adına nasıl sağladığından bahsetmek istiyorum.
İlk olarak, ABD dünya tarihindeki en uzun barış dönemini mümkün kılan bir güvenlik şemsiyesi sağlamaktadır.
İkinci olarak, ABD doları ve Hazine tahvilleri gibi rezerv varlıklar sunmaktadır ki bunlar, insanlık tarihinin en büyük refah dönemini mümkün kılan küresel ticaret ve finans sisteminin temelidir.
Bu hizmetleri sunmak bize ciddi maliyetler getiriyor.
Savunma alanında, üniformalı kadın ve erkeklerimiz, sadece ülkemizi değil tüm dünyayı daha güvenli hale getirmek için kahramanca riskler alıyor. Küresel güvenliği finanse etmek adına Amerikalı emekçilere yüksek vergiler yükleniyor.
Finansal açıdan ise doların rezerv para olma işlevi, döviz piyasalarında kalıcı dengesizliklere yol açtı ve diğer ülkelerin adil olmayan ticaret engelleriyle birleşince sürdürülemez ticaret açıklarına neden oldu. Bu açıklar, sanayi sektörümüzü ve birçok işçi sınıfı ailesini adeta yerle bir etti. Bu da çoğu zaman Amerikalı olmayanların birbiriyle ticaret yapabilmesi için gerçekleşti.
“Rezerv para birimi” derken yalnızca merkez bankalarının değil, özel tasarruf ve ticaret işlemlerinde de dolar kullanımını kastediyorum. Örneğin iki yabancı ülkenin şirketleri ticaret yaptığında, bu işlem çoğunlukla dolarla yapılır çünkü ABD bu sistemin sağlayıcısıdır. Bu ticaret, dolar cinsinden varlıklarda, genellikle Hazine tahvillerinde saklanan tasarrufları gerektirir. Yani Amerikalılar sadece kendi barış ve refahlarını değil, başkalarınınkini de finanse ediyor.
Başkan Trump açıkça belirtmiştir: Artık diğer ülkelerin, bizim kanımız, terimiz ve emeğimiz üzerinden bedavadan faydalanmasına izin verilmeyecek. Trump yönetimi, ilk 100 gününde bile savunma ve ticaret ilişkilerimizi Amerikan halkını önceliklendiren şekilde yeniden yapılandırmaya başladı. Başkan, sanayi altyapımızı yeniden inşa edeceğini ve Amerikalı işçi ve şirketlere öncelik verecek adil ticaret koşulları yaratacağını vadetti.
Ben bir ekonomistim, askeri stratejist değilim. Bu yüzden daha çok ticarete odaklanacağım, ancak bu iki konu iç içedir. Örneğin Çin ve Brezilya gibi iki ülke arasında gerçekleşen ticarette, bu ülkeler kendi para birimlerine güvenmedikleri için ABD doları üzerinden işlem yaparlar. Bu da ABD’nin ekonomik ve askeri gücüne duyulan güven sayesinde mümkündür. Dolayısıyla dünya ticaretinin temelini bizim askerî ve finansal gücümüz oluşturur.
Ancak bu durumun ABD’ye getirdiği maliyet büyük. Dolar talebi, borçlanma faiz oranlarımızı düşük tutsa da, döviz piyasalarını bozdu ve Amerikan firmalarını ve işçilerini küresel rekabette dezavantajlı hale getirdi. Üretim iş gücümüzde %33’ün üzerinde düşüş yaşandı, küresel üretimden aldığımız pay ise %40 azaldı.
Covid döneminde açıkça gördük ki bir şeyleri kendi ülkemizde üretebilmeliyiz. Tedarik zincirlerimiz çöktü ve Çin’e bağımlı kaldık. En büyük rakibimizden güvenliğimiz için gerekli ekipmanları tedarik etmek zorunda kalmamız kabul edilemez. Aynı şekilde, bu rakibimizin, ABD tarafından finanse edilen bir güvenlik ve finans sisteminden faydalanması da.
Rezerv varlık sağlamanın başka olumsuz etkileri de var. Diğer ülkeler, kendi para birimlerini zayıf tutmak ve ihracatı desteklemek için dolar varlıklarımızı satın alıyor. Bu da ABD’ye kontrolsüz sermaye girişine neden oluyor. 2008 krizinin öncesinde Çin ve diğer finans kuruluşları ABD mortgage borçlarına büyük yatırım yaparak konut balonunun şişmesine sebep oldu. Bu balonun patlaması Küresel Finans Krizi’ni doğurdu. Trump’ın ilk dönemine kadar toparlanılamadı.
Bu iki küresel kamu malını sürdürülebilir şekilde sunmaya devam etmek için yük paylaşımının küresel düzeyde iyileştirilmesi gerekir. Diğer ülkeler ABD’nin sunduğu güvenlik ve finansal şemsiyeden faydalanmak istiyorsa, masraflara da ortak olmalıdır. Bu yük artık yalnızca Amerikalıların omuzlarında olmamalı.
En ideal senaryo: ABD küresel barış ve refahı sağlamaya devam eder, rezerv para statüsünü korur; diğer ülkeler ise hem faydalanır hem de maliyetlere katkı sağlar. Bu sayede küresel ticaret ve güvenlik sistemi onlarca yıl ayakta kalabilir.
Bu paylaşım sadece adalet için değil, aynı zamanda kapasite açısından da önemlidir. Düşmanlarımız üretim ve savunma sanayimizi zayıflatmaya çalışırken, biz bu temel sektörleri kaybedersek ne savunmayı ne de rezerv sistemini sürdürebiliriz. Başkan Trump, ABD’nin rezerv para sağlayıcısı olarak kalacağını taahhüt etmiştir; fakat sistem daha adil hâle getirilecektir.
Peki bu yük paylaşımı nasıl olabilir? İşte bazı öneriler:
– Diğer ülkeler, ABD’ye ihracatlarına uygulanan gümrük vergilerini misillemesiz kabul edebilir. Bu vergiler kamu hizmetlerinin finansmanına katkı sağlar.
– Pazarlarını adil biçimde açıp ABD’den daha fazla ithalat yapabilirler.
– ABD savunma harcamalarını azaltmak için savunma alımlarını ABD’den yapabilir, böylece Amerikan istihdamını desteklerler.
– ABD içinde üretim yapacak fabrikalar kurarak gümrük vergilerinden muaf kalabilirler.
– ABD Hazine Bakanlığı’na doğrudan katkı yapabilirler.
Gümrük tarifelerine ayrıca değinmek gerek.
Çoğu ekonomist ve yatırımcı tarifelerin zararlı olduğunu savunur, ancak yanılıyorlar.
Ekonomik modellerin çoğu ya ticaret açığı yokmuş gibi varsayar ya da açığın döviz kuru ayarlamalarıyla hızlıca kapanacağını varsayar. Ama gerçekler farklı: ABD, beş on yıl değil, *elli yıldır* cari açık veriyor. Ve bu süreçte dolar zayıflamak yerine güçleniyor!
Bu uzun vadeli dengesizliklerin bir nedeni de ABD’nin küresel rezerv para sağlayıcısı olmasıdır. Dolar talebi öyle güçlü ki denge oluşmuyor. Yeni araştırmalar, kalıcı ticaret açıklarının varlığını kabul ediyor. Bu modeller gösteriyor ki: ABD, tarifeler uygulayarak ekonomik fayda sağlayabilir, gelir elde edebilir ve hatta misilleme olsa bile bu ülkelerin ekonomisine ciddi zarar verebilir.
Çünkü ticaret fazlası veren ülkelerin alternatif pazarları yoktur. ABD ise dünyanın en büyük tüketici pazarıdır. ABD, yerli üretim yapabilir veya başka adil ülkelerden mal alabilir. Bu denge farkı, tarifelerin bedelini genelde hedef ülkeye yükler.
2018–2019’da Çin, Trump’ın tarifelerinin bedelini zayıflayan para birimiyle ödedi. Vatandaşlarının alım gücü azaldı. Çin tarafından finanse edilen bu tarife gelirleriyle Trump, Amerikalılara vergi indirimi yaptı. Bu kez aynı gelir, hem vergi indirimlerine hem de bütçe açığını kapatmaya gidecek.
Yani vergiler Amerikalılar için azalırken, finansman kısmen yabancı ülkelerden gelecek. Bu da ekonomik büyümeyi, rekabetçiliği ve üretkenliği artırarak Başkan Trump’ın vadettiği *Yeni Altın Çağı* başlatacak.
Unutmayalım: Tarifeler sadece gelir için uygulanmaz. Başkan’ın “karşılıklı tarifeleri”, adil olmayan ticaret uygulamalarını (kur manipülasyonu, damping, sübvansiyonlar) hedef alıyor. Elde edilen gelirlerse vergileri düşürerek ihracatçılarımıza destek sağlıyor.
ABD’nin küresel liderliği sürdürebilmesi için yük paylaşımı şart. Aksi hâlde hem güvenliğimiz hem de finansal sistemimiz risk altına girer. Dünya, Amerikan güvenlik ve ticaret sisteminden yararlanmaya devam edebilir ama artık bedelini ödemek zorunda.
Teşekkür ederim. Sorularınızı memnuniyetle alırım.