BS Ekonomi Bağımsız Medyasını Destekleyin
Eğer abone iseniz giriş yapınız.
1995’te, küreselleşmenin altın çağında, Berkeley’den bir işletme profesörü sevindirici bir terim ortaya attı: “Kaliforniya etkisi”. David Vogel, “Trading Up: Consumer and Environmental Regulation in a Global Economy” adlı kitabında, varlıklı piyasalardaki şirketlerin yabancı rakiplerle yeni rekabetle karşılaştıklarında, kötümserlerin öngördüğü gibi standartları düşürmediklerini savundu. Aksine, rekabetçi bir piyasadaki katı kurallar, komşu bölgelerde de dâhil olmak üzere yukarıya doğru bir yarış tetikleyebilir. Örneğin, Amerika’nın en büyük otomobil pazarı olan Kaliforniya eyaletinde motor emisyonlarına getirilen katı standartlar, firmaların daha gevşek düzenlemelere sahip eyaletler için farklı motorlar üretmek yerine, tüm araçlarını Kaliforniya standartlarına uygun üretmelerine yol açtı.
2012’de Columbia Üniversitesi’nden Anu Bradford, “Brüksel etkisi” adını verdiği kavramı ortaya koydu. Bu, AB’nin Brüksel’de yazılan kurallarla birbirine bağlanmış devasa tüketici pazarındaki düzenleyici süper gücüne bir övgüydü. Çok uluslu firmalar, ayrıntıcı AB düzenlemelerine kızabilir ya da Eurokratların kestiği cezalar yüzünden öfkelenebilirlerdi. Ancak defalarca kez, bu firmalar AB standartlarını küresel çapta benimsemek zorunda kaldılar.
Bugün küresel ticaretin yönetişimi bir altın çağ yaşamıyor. Yine de en büyük ekonomiler—Amerika, Çin ve AB—küresel standartları belirleme konusunda hâlâ güçlü bir ilgiye sahip. 2025’te kural koyucular için en büyük ödül, yapay zekâ yönetişimini şekillendirmek. Bu yılın başına kadar, bu yarışta Çin’in galip geleceğine ya da bir “Pekin etkisi”nin doğacağına pek az kişi bahse girerdi. Birçok ülke için, Komünist Parti’nin internet düzenlemesi sicili caydırıcı bir örnekti. Çin’e özgü yapay zekâ düzenlemelerinin ilk örnekleri de pek umut verici değildi. Yetkililer, Amerikan üretimi bir yapay zekâ sohbet robotu olan ChatGPT’yi hızla yasakladı. Parti özellikle içerik öneren uygulamalar konusunda hassas. 2023’te, kamuoyunu şekillendirebilecek üretken yapay zekâ hizmetlerinin güvenlik değerlendirmesinden geçmesini ve algoritmalarını kaydettirmesini zorunlu kıldı.
Çin’in yenilikçi imajı, Ocak ayında piyasaya sürülen DeepSeek-R1 ile güçlendi. Amerikan rakiplerinin ihtiyaç duyduğu hesaplama gücü ve finansal desteğin çok küçük bir kısmıyla üretilen bu gelişmiş büyük dil modeli, Amerikan hükümetinin Çin’in ileri çiplere erişimini engelleyerek liderliği koruma stratejilerini sorgulanır hale getirdi. Ancak teknik başarıya politik engeller eşlik ediyor. İtalya, veri gizliliği kaygıları nedeniyle DeepSeek’i yasakladı; Tayvan ise güvenlik gerekçeleriyle hükümet sistemlerinde kullanımını yasakladı.
Buna rağmen, Çinli yatırımcılar ve yetkililer iyimser. Devlet, ucuz, erişilebilir ve yeterince iyi uygulamalar üretmek için kaynak aktarıyor. Ucuz elektrik ve yapay zekânın faydalarına dair yerli propagandayla desteklenen parti, teknolojinin olabildiğince hızlı ve yaygın kullanılmasını istiyor. Amerika’nın gerisinde ikinci sıraya razı olmak akıllı bir ticari hamle olarak görülüyor. Bu yaklaşım, pek çok ülkeye de hitap edebilir. Amerika ile kontrast keskin: Kongre’de bazıları yapay zekâ üstünlüğü yarışını atomu parçalama çabasına benzetiyor. Şubat ayında Başkan Yardımcısı J.D. Vance, Avrupalıları aşırı temkinli düzenlemeler nedeniyle azarlayarak, “Yapay zekâ geleceği, güvenlik hakkında ellerini ovuşturanlarla kazanılmayacak” dedi.
Başka ülkeler de Çin’in sezgilerini paylaşıyor gibi görünüyor: YZ’nin devasa ama kıyametvari olmayan bir genel amaçlı teknoloji olduğu, elektriğe ya da bilgisayarlara benzediği, atom bombasına değil. Temmuz’da Singapur Başbakanı Lawrence Wong, iş insanlarından oluşan bir dinleyici kitlesine, elektrik dinamolarının icadından sonra sanayiye uyarlanmasının onlarca yıl aldığını hatırlattı. “Sık sık, öncü teknolojide lider olan ülkelere hayran oluyoruz,” dedi. “Ama aslında teknolojinin büyük avantajı, yaygın bir şekilde benimsenmesindedir.”
Üstelik Çin’in düzenlemesi, dışarıdan sanıldığından daha pragmatik ve sektör dostu, diyor Güney Kaliforniya Üniversitesi’nden hukuk profesörü Angela Huyue Zhang. Onun geçen yıl yayımlanan “Çin’in Yapay Zekâ Düzenlemesinin Vaatleri ve Tehlikeleri” makalesi, bilgi üzerindeki sıkı kontrollerin, gizlilik, telif hakkı veya veri koruma kurallarının gevşek uygulanmasıyla nasıl bir arada var olduğunu gösteriyor. Bu sayede, devletin özel şirketlerle tonlarca veriyi paylaşması sayesinde, Çin’in yapay zekâ yüz tanıma sistemleri dünya standartlarında. Hâkimler, Çin’in yapay zekâ gelişimini hızlandırmak amacıyla kararlar verdiklerini kamuya açık şekilde dile getiriyor.
Toplumsal kontrol mü? Onun da bir uygulaması var
Eğer bir “Pekin etkisi” ortaya çıkarsa, yukarıya doğru bir yarışı tetiklemesi pek olası değil. Çin’in yaklaşımı, bireysel hakların önüne kârlılığı, kolaylığı ve toplumsal düzeni koyuyor. Avrupa Komisyonu’nun 2020 tarihli bir beyaz kitabı, algoritmaların ayrımcılık riskleri konusunda endişeleniyor. Koyu tenli kişilerin yüzlerini daha az doğru tarayan yüz tanıma sistemlerini ya da bir suçlunun yeniden suç işleyip işlemeyeceğini öngörürken ırksal önyargı sergileyen algoritmaları örnek veriyor. Çin’de ise ırk temelli ayrımcılık bir iş modeli. Şirketler, uzun zamandır Çin polisi tarafından yoğun gözetim altında tutulan Uygurları ve diğer etnik azınlıkları tespit etmeye yarayan sistemler için patent başvurularında yakalandı. AB beyaz kitabı, işverenlerin yapay zekâyı işçilerin davranışlarını izlemek için kullanma ihtimalinden endişe ediyor. Çin’de bu, gelişen bir sektör.
Dolayısıyla Çin’in yapay zekâ yönetişimi, liberal demokrasilerde engellerle karşılaşıyor. Ancak pek çok ülke, performanslarına göre değerlendirilen ucuz teknolojiler için pazarda. Çin’in bir avantajı daha var. O, açıkça yapay zekâda üstünlüğe odaklanmış ve bu tekel gücünü kendi ideolojik tercihlerini dayatmak için kullanmaya hevesli bir Trump yönetimiyle yarışıyor. Trump, yakın zamanda, Amerikan teknoloji firmalarını kendi istediği şekilde düzenlemeye kalkan yabancı ülkelere cezai tarifeler uygulamakla tehdit etti. Amerika, bir kez daha Çin’e siyasi bir armağan sunuyor. Buna da “Trump etkisi” diyebilirsiniz.