BS Ekonomi Bağımsız Medyasını Destekleyin
Eğer abone iseniz giriş yapınız.
Bu yaz Londra Belediye Başkanı Sir Sadiq Khan, şehrin merkezinde cam cepheli yeni bir ofis binasını açtı. Kiracısı, yazılı komutları dijital avatarlarla şık videolara dönüştüren Synthesia adlı firmaydı. Sir Sadiq, danışmanlarının kendisinin daha iyi giyinen, metne bağlı kalan bir avatarını memnuniyetle karşılayacağını şakayla söyledi. Ancak Synthesia konusuna gelince daha az mütevazıydı. Şirketin büyük bir “Londra başarı hikâyesi” olduğunu vurguladı.
Bu kez övgü haklıydı. Synthesia, gelir açısından Britanya’nın en büyük üretken yapay zekâ şirketlerinden biri. 500’den fazla çalışanı var, Amerika’nın Fortune 100 şirketlerinin beşte dördüne satış yaptığını iddia ediyor ve nisan ayında yıllık yinelenen gelirde 100 milyon doları aşarak startup dünyasında kritik bir eşiği geçti. 2 milyar doların üzerinde değerlemeye sahip olan Synthesia, Britanya’nın iddia edebildiği az sayıdaki yapay zekâ “unicorn”larından biri. Ancak şirket aynı zamanda Britanya’nın teknoloji devleri yaratma iddiasının da testi (hükümet yerli bir trilyon dolarlık teknoloji şirketi görmek istiyor). Synthesia’nın Londra’da kalıp kalmayacağı bu hedeflerin ne kadar gerçekçi olduğunu gösterecek. Görünüm belirsiz.
Britanya, genç teknoloji firmalarını büyütme konusunda başarılı; bunda İngilizcenin küresel iş dili olması ve Silikon Vadisi’nin dışladığı yetenekleri çekebilmesi etkili. Synthesia’nın Danimarkalı patronu Victor Riparbelli, aslında Kaliforniya’ya gitmek istemiş, fakat ABD ona vize vermemişti. Bunun yerine Londra’ya geldi ve başarı yakaladı. Orada gerçek zamanlı dijital avatarlar üzerinde çalışan University College London araştırmacılarıyla tanıştı. 2017’de birkaç kişiyle birlikte Synthesia’yı kurdu. İlk yatırımcılar arasında Amerikalı milyarder Mark Cuban olduğu kadar Londra merkezli yatırımcılar da vardı (şirketin eleştirmenlerinin aksine şehir hâlâ Avrupa’nın en büyük girişim sermayesi merkezi).
Başlangıçta Synthesia dikkat çekmeye çalıştı. 2018’de futbol yetenekleriyle bilinen David Beckham’ın dokuz dil konuştuğu bir hayır kampanyasına yardımcı oldu. (Benzer bir heyecan, 30 Eylül’de OpenAI’ın etkileyici videolar üreten Sora 2’yi tanıtmasıyla yeniden gündeme geldi.) Synthesia’nın nişi ise kurumsal müşteriler oldu. Çalışanları eğitim dosyaları ve sunumlarla uğraştırmak yerine, şirketler çok daha düşük maliyetle onlarca dilde parlak videolar hazırlayabiliyor. Kullanıcılar yüzlerce aktör bazlı avatar arasından seçim yapabiliyor; isteyenler kendi avatarlarını da kaydedebiliyor.
Şirket önde kalmak için avatarlarının beden dilini geliştiriyor. Ayrıca ürünlerini çeşitlendiriyor. Platform, kullanıcıların tüm videoyu yazıp, düzenleyip, çevirip yayınlamasına imkân veriyor. Sırada satış görüşmesi simülasyonu yapabilen, yeni çalışanı eğitebilen ya da anında geri bildirim sağlayan etkileşimli yapay zekâ “ajanları” var. Bu tür kurumsal yazılımlar manşetlere çıkmasa da para kazandıran türden.
Yatırımcılar Synthesia’yı satışlarının yaklaşık 20 katı değerinde fiyatlıyor; bu oran, yapay zekâ patlamasıyla çıkan son girişimlerin yüzlerce katı değerlemelerinden düşük ama yine de yüksek. Güven de etkili. Rakiplerinin aksine Synthesia siyasi veya cinsel içerikleri yasaklıyor ve içerikleri sıkı denetliyor. Yine de kötüye kullanım oldu; yazılım Burkina Faso’dan Venezuela’ya kadar dezenformasyon yaydı. Buna rağmen King’s College London’dan pazarlama profesörü Oguz Acar’a göre şirketin “sorumlu yapay zekâ” odağı markasının merkezinde yer alıyor.
Şimdilik Britanya için tablo olumlu (her ne kadar yapay zekâ patlaması hâlâ bol istihdam, kâr ve vergi gelirine dönüşmemiş olsa da). Sorunlar ise büyüyen firmalar hisselerini daha derin sermaye piyasalarına sahip Amerika’da listelemeyi ya da küresel devlere satmayı tercih ettiklerinde çıkıyor.
Veri-analiz firması Quantexa’nın New York borsasına yöneldiği konuşuluyor; Synthesia da onu takip edebilir. Risk iştahı eksikliği sorunun bir parçası. Riparbelli, yenilikten çok “rant arayışını” tercih eden “eski para”yı eleştiriyor. Londra borsası için “borsadan çok bir huzurevine benziyor” diyor.
Yabancı bir halka arz ya da satın alma, Britanya’nın iş veya vergi gelirini hemen silmeyebilir. Alphabet’in yapay zekâ kolu DeepMind hâlâ kurulduğu Londra’da. Ama bu tür gelişmeler bir endüstride momentumun nerede olduğunu gösteriyor. Nitekim Britanya’da geçen ay AstraZeneca’nın hisselerini New York borsasında da listeleyeceğini açıklaması, ülkenin rekabet gücünü kaybettiği yönünde karamsarlık yarattı.
Britanya için en güçlü ihtimal, yapay zekâ patlamasından “uygulamalı yapay zekâ” yoluyla, yani büyük dil modellerinin üzerine inşa edilen kârlı ürünlerle yararlanmak. Bu yüzden Synthesia gibi öncü firmaları elde tutmak kritik. Index Ventures’tan Lewis Maconachy, “Eğer küresel teknoloji devleri yaratmaya gerçekten niyetliysek Elevenlabs ve Synthesia gibi şirketlere ihtiyacımız var” diyor.
Politikacılar da bunun farkında. Bu nedenle Sir Sadiq ve Ticaret Bakanı Peter Kyle, Synthesia’nın yaz partisine katıldı. Bakanlar halka arz kurallarını gevşetiyor, yeni bir İngiliz-Amerikan teknoloji anlaşması imzaladılar. Yine de karışık sinyaller devam ediyor. Örneğin Maliye yetkilileri, hızlı gelir getiriyor diye hisse işlemlerindeki damga vergisini kaldırmaya hâlâ direniyor; halbuki bu likiditeye ket vuruyor. Daha cesur reformlar yapılmazsa, bugünün Londra başarı hikâyesi yarının “Britanya’nın kaçırdığı fırsat” örneğine dönüşebilir.